Gardiyan
İçyağı terler gecem onun kahvaltı tabağına.
Mavi sisin aynı afişi dönerek alır yerini Aynı ağaçlarla ve mezar taşlarıyla. Anahtarların şıngırdatıcısının Bütün becerebildiği bu mudur ki? Uyuşturuldum ve iğfal edildim. Yedi saat fırladı beynimin sağından Dinlenebileceğim Siyah bir çuvala, cenin ya da kedi, Onun ıslak düşlerinin kaldıracı. Bir şey yitti. Uyku hapım, kırmızı ve mavi zeplinim, Korkunç bir irtifadan salıverir beni. Parçalanır kabuğum, Dağılırım kuşların gagalarına. Ah küçük matkaplar! Şimdiden tümüyle delinmiş bu kağıtsı gün! Yakıp durur beni sigaralarla, Pembe pençeli zenci bir dişiyi taklit ederek. Ben kendimim. Yeterli değil bu. Hararetim damlar ve katılaşır saçımda. Kaburgalarım görünür. Ne yemiştim ben? Yalanlar ve gülüşler. Gökyüzü bu renk değildir kesinlikle, Çayır dalgalanırdı kesinlikle. Bütün gün, yanmış kibritlerden kilisemi tutkallarken, Büsbütün başka birini düşlerim. Ve O, bu tahrip için, Acı verir bana, hilebâzlığın Zırhını kuşanarak. Hafıza kaybının azametli, soğuk maskeleri. Nasıl geldim buraya? Belli belirsiz suçluyum, Çeşit çeşit ölürüm – Asılırım, açlıktan ölürüm, yakılırım, kancalara geçirilirim! Cinsel iktidarsız tasavvur ederim Onu Uzaktaki bir şimşek misali, Ki hayalet tayınımı yemişimdir Onun gölgesinde. Ölmesini ya da gitmesini isterim. Bu, galiba, imkânsızlıktır, Bu özgür olmaktır. Ne yapardı karanlık Yeme heyecanı olmaksızın? Ne yapardı ışık Bıçaklayacak gözler olmaksızın, ne yapardı O Bensiz, ne, ne? Sylvia Plath (1932-1963, ABD) Çeviren: İsmail Haydar Aksoy |