Beş Kulaç Dolusu
Nadiren çıkarsın yüzeye, ihtiyar.
Gelgitin gelişiyle gelirsin sonra Yıkarken denizler soğukça, köpük- Kaplı: ak saç, ak sakal, uzaklara yayılmış, Bir gırgır, yükselen, alçalan, dalgalar gibi Zirve ve uçurum. Millerce uzunlukta Genişletir ışın demetlerini Yayılmış saçlarından, buruşuk çilelerinde Düğümlenmiş, tutuklu, başlangıç hakkındaki O eski söylence varlığını sürdürür Hayal edilmezcesine. Yakından yüzersin Kuzeyin diz çökmüş Buzdağları gibi, iskandil etmek için değil, Açılmak için. Bir tehlikeyle başlar Bütün belirsizlik: Çoktur senin tehlikelerin. Ben Çok bakamam fakat biçimin cefa çeker Bazı garip hasarlardan Ve ölür gibi görünür: böylece dönüşür Pus berraklığa şafak denizinde. Yarı inanmaya doğru Götürür beni cenazen hakkındaki Çamurlu söylentiler: yeniden belirmen Söylentilerin sığ olduğunu kanıtlar, Tanelenmiş yüzündeki o arkaik, siperlenmiş Dizeler için akar zaman oluklarda: Yağmurlar gibi çarpar çağlar O yenilmemiş mecralarında Okyanusun. Bunca bilge gülmece Ve mahpusluk anaforlardır Yeryüzünü yok edebilecek – Dünyanın eserini ve göğün mahyasını. Belden aşağı, dolanabilirsin Labirentsi bir kargaşaya Kökleri derindedir, eklemlerin, incik kemiklerinin Kafataslarının arasında. Gizemli, Daha önce delirmemiş hiçbir erkek tarafından Görülmemiş omuzlarının aşağısında, Meydan okursun sorulara; Meydan okursun tanrısallığa. Krallığının sınırlarında kuru ayakla yürüdüm Boşuna sürgün edilmişim. Anımsarım deniz kabuklu yatağını. Baba, bu koyu hava ölüm saçar. Su solurdum ben. [1958] Sylvia Plath (1932-1963, ABD) Çeviren: İsmail Haydar Aksoy |