Gün Kurusugül isimli bir çocuktur artık, sevgim dudaklarımdan düşüp kayıp şehirlerin köhne odalarında ağlayan hıçkırıktır bir avazı yerde bir avazı gökte sökülmezdi tırnaklarımın arasındaki senden geriye kalanlar ya şimdi nerede bilirsin korkardım keremin ateşine basarım diye yalvarırdım nidası dudağıma yapışmasın kaç kere körelttim kendi ateşimi kaç gece harladı kızıl gök kubbeyi bu cayır cayır yakan da ne içimde salalar senin için verilirken boşardı çağlayanlarım karışmaya korkardı denizlerin içine sen boğulacaksın diye Nuh’un gemisi bir yanım bir yanım yalnızlık şimdi ayrılık doğururken karanlığı sırrını bozardı tozlu nefesinde imdi kırık bir aynanın yüzüne gülümseme gri öyküler saçılıyor şimdi heybemden güneşin koynundan günahları savurarak o günden sonra sarı dökmedi bir daha sonbaharda yapraklar yeşili unuttu mevsimler soyundu ağaçlar üzerimden bir sus tutuklandı ellerimin kaçağına bugün son söz bir daha sakar bir düşün topal sevdasında kavurmayacağım kendimi ama yakacağım ciğerleri çöplük kedilerine yem olan kadınları bir kurşunun ucunu sıvazlayacağım belki ya da avuçlarıma gün kurusu yağmurlar olacak alıp giderken seni!.. |