bilmek...
belki ince uçlu bir cibrenin ucundan
çıkıyordur ilk satırı açıyordur ilk nar çiçeği gibi pembe usul... bir kalıp beyaz sabun köpüğü ebemkuşağı renginden kokusu avcumda kalan saçılmış satır aralarına gözleri yakan... sıcacık bir selamdı ağıttı yazılmış telaştı mavzer mavzer incecik yivinden oyalı mendil gibi fırlamış... en çok çıkandı dağlara en çok tutandı gidenlerin yasını en çok kavgaya tutuşandı yanandı en çok zerdüş ateşi en alıngandı boğazında düğüm düğüm istanbul... en deli borandı tunadan en güneye sıcak sulara... dayanamazsınız baksanız uçsuz bucaksız bakışlarına en özleyendi kan kırmızı gelinciği kollarına... hayde more uçmayla biter mi kanatlarına takılan bulutun nemi. biter mi anlatmayla kendine uydurduğun masallar. arzuhaldir okunur dava dilekçenin başında hatırşinas parmaklarının yazdığı. seni senden çok soran yok... ben seni en tenha günlerinde bildim kitaplarının kurdu bile alleme... hadi uzun bir söylev çek bana boy boy insanlar geçsin üzerinden ölüsü boş dirisi beş para etmez kılıklar karelensin sol yanını loş bıraktığın duvara. sis çökmüş duman inmiş zifos bir de serin hava sorma gitsin çakalın çakala kardeşliği yok. oradan buradan derken konuşmaktan yorulur mu insan yorulduk dehşet çoğaldı apansız türküler iç içeydik pir kimdi sultan kim abdalı darağacında asmışlar. muhbiri en son kim görmüş öldürürken vicdanının sesini kara gecede. nasıl atmıştı adımlarını gayrı meşru bir bir anlattın sustum... kaç öğün ölür insan kaç grizu gerek mangal yüreğe... sırtındaydı güneş gölgenin saçları savruluyordu rüzgarda simsiyah... eski mor gibi üst üste geldikçe çoğalan. bir başladımı nessun dorma gel gitler girdaplar koro solo bulut dağ dalga kumsalda çıplak ayak izi... yine belki komiğimdir binlerce kez saldırırken uzakçıl korkuma. cesurum hem çok cesur... |
daha özenli olmalıyım ve kaçırmamalıyım şiirlerini.
çok sevgiyle...