can kırıkları-Çocukların yüzleri mahzun mağrur gözleri ağlar yürekleri kanar ürkek çoğulluğunda- dünyanın dört bir köşesinde ortağı oldukları manzarayı kare kare düşsel eylemlerle anlatıp Camille Pissarro’ya can kırıklarını çizdiriyor çocuklar çocuklar oyundalar oynuyorlar ot, güneş, gökyüzü merakında çocuklar ve di(e)lleri ifade yoksunluğunda kelepçeli cenk meydanında, anne kucağında, kanlı kundağında çocuklar görüyorum gözleri cennete aralanan -şehit olan can kırıkları tanıyorum- bölünmüş bu dünyanın tadını çıkartamadan göl tanımayan, gölde balık için olta atmadan; kan gölünde boğulan henüz bir papatya ile seviyor sevmiyor yapmadan çiçekleri kurutulan -doğa ve dünya hayranı can kırıkları tanıyorum- rüyalarına Aziz Nicholaos’u beklerken duvarları havan topu ile dövülen evlerinin pencereleri kırmızıya boyanmış kundurasında hediye yerine mayın bırakılan -o buradaydı Noel Baba buradaydı diyen- içi peltek dışı kuzu sessizliğinde korkusuzca, güvenle caddelere koşan bacakları kopmuş artık koşamayan -servi boylu can kırıkları tanıyorum- yağmur ile karşı karşıya gelmeden mücadele ile çamurdan kelebek yapan kelebek kadar uzun yaşayamayan -kozasına gömülü kalan can kırıkları tanıyorum- gül ile arıyı eş tutmayı öğrenmiş iğneleri arı kadar ballı olmayan şırıngalarla ölen çocuklar tanıyorum cesaretle cılız gövdesini tazyikli fiskiye önünde ayakta tutacak kadar hasretle suyla oynayan aydınlığı ıslatılan -kahraman çocuklar tanıyorum- aynı şarkı ile her sabah ve aynı sözün altında uyanan ışığı havai fişekte değil law’ın aydınlığından bilen çocuklar tanıyorum can kırıklarını kimsenin yerden kaldırmaya tenezzül etmediği çürümüş kokmuş bedenlere Akbaba’ların utançtan sokulmadığı -can kırıkları tanıyorum...- ve büyükler tanıdım -menora- etrafında toplanan yürekleri insanlıktan damıtılmış mum ile eriyen kalpleri yerle yeksan bir araya gelmesi mümkün olmayan -cam kırıkları tanıdım- -işte- sayın şairin dediği gibi -sevgi ve ışıkla çocuk- |