- GÖÇ -
Bu şiirimde, geçim derdiyle köylerden büyük şehirlerin varoşlarına bin bir umutlarla göç eden, ancak o şehirlerin kalabalığında boğulup, kaybolan ailelerin hüznünü yansıtmaya çalıştım...
- GÖÇ - Bilirim! Bilirim elbet, çaresizlik içinde köyden kente göçün hüznünü! Umutlarını kamyonlara yükler, gider insanlar… Yüreklerini ardında bırakırlar yaşlı gözlerle, içleri kan ağlar ve kabaran öfkeyle feleğe hayıflanırlar ve de durmaksızın bilinmezlere yol alır garibanlar… Bilirim meçhule yol alan hüzün yüklü kamyonları… Onlar ki! Umutları kendilerine yol yaparlar, dondurucu soğukları, kavurucu sıcakları bağrına basıp, deli rüzgarlara ve amansız yollara meydan okurlar… Bilirim gurbet ellere varışın şaşkınlığını, kiralık gecekondulara can havliyle kamyonların varışını... Yeni yerlerin yeni filizlenen umutlarını ve mahşer kalabalığında yalnız kalan, şehrin yeni konuklarını bilirim elbet… Bilirim derme-çatma bir gecekonduyu yuva yapma telaşını, şehir hayatına yabancı kadınları, kızları ve çocukları... Sokaklara ilk çıkışları, ilk ekmek alışları, hüzünlü adımları, düşünceli, ürkek bakışları bilirim elbet… Bilirim yaşama şanslarının sudan çıkmış balıklarla eş olduğunu ve umut ile umutsuzluk arasında sıkışan düşünceleri ve kalp atışlarından, isyankâr tedirgin yürekleri bilirim elbet… Bilirim geçim derdiyle yoğrulanları ve şafak vaktinde ekmek peşinde koşanları!.. Küskündürler hayata!.. Yorgundurlar!.. İçleri kan ağlar!.. Çocuklarının ellerine kalem yerine fırça ve omuzlarına çanta yerine boya sandığı asarlar! Bilirim!.. Minicik elleriyle fırça sallayan, simit satan hüzünlü çocukları... Buğulu gözler ve buruk yürekler ile okul yolunu düşleyen, emekçi çocukları bilirim elbet… Bilirim fedakar Anaları!... Bacıları!.. Akşamlara kadar köhne atölyelerde çalışırlar, akşamlarda dahi yuvalarına özveride yarışırlar… Fark edemezler bile köyden şehre geldiklerini, çalışmak, didinmek ve özveridir çünkü yaşamlarının tek değişmeyeni… Sadece işe gidişlerde bakarlar etrafa, farkına varırlar hayatın, özlemini duyarlar; ojeli tırnak, topuklu ayakkabı ve kürklerle sürülen saltanatın… Otomobillere, dolmuşlara bile hasrettirler, dert olur yüreklere; yürümekten bezen ayaklar, çalışmaktan nasırlaşan eller… Gün gelir bir gecekondu alınır, marifet eksilen lokmalarda. Sıcacık yuvanın nice hatıralar yaşanır bağrında… Çıkagelir yıkım ekipleri bir gün, umutları yıkmaya. Feryatlar, gözyaşları fayda etmez, Koyulur makinalar hoyratça duvarlara vurmaya… Göz önünde nice trajediler yaşanır, . Anılar, düşler ve alın teri toza-toprağa bulanır. Beller de bükülür, çaresizlik yamandır!.. Ümit kesilmiştir artık her şeyden, herkesten yaraları saracak tek şey zamandır!.. Gün olur şehrin havasına kapılır, özenirler her şeye oğullar ve kızlar!.. Bazen hayallerinin peşine düşer, bazen gönülleri birilerine kaptırırlar. Kendileri gibi saf ve temiz sanırlar herkesi, bilinemez ki hangi namertliğin pusuda beklediği!.. Yanlış zaman ve mekanlarda, yanlış insanlarla dostluklar kurulur, çoğu zaman yer-yurt, eş-dost ve aileler unutulur. Bir bakarsın düşmüşlerdir gençler birilerinin ağına, dönülmez yola girilmiştir artık, saplanmışlardır şehrin bataklığına… Daha dün gibidir; Ne umutlarla eşyaların kamyonlara yüklendiği, nasıl bir heyecan ve şevkle bilinmezlere yöneldiği… Şehir hayatının mahşer kalabalığı kuşatmıştır artık her yandan, insanlığını yitirmişlerin canavarlığı, kâbus gibi çöker üzerine, bezdirir garibanları candan… Elde kalan; Vahşi hayatın pençesinde parçalanmış dünyalar, boşa giden emekler, kavuşulamadan yitirilen umutlar… Hayal kurmak ve insanca yaşam isteği suç ise hepsi suçluydular… Hayat değirmeninde öğütülüp, hemencecik unutulurlar… Köylerinde aş ve işleri yoksa da kendilerince onurları- şerefleri vardır!.. Umutlarla süslenen şehir hayatı her şeyi ellerinden alır. Darmadağındırlar artık ve tek varlıkları çaresizliktir!.. Sarhoş etmiştir feleğin sillesi, bu nasıl korkunç bir zillettir ?.. Dayanılmaz olur artık sılanın, köyün hasreti; Dağları, ırmakları, havası-suyu, dostlukları ve muhabbeti, koyunları, keçileri, bağları ve bahçeleri … Burunlarında tüter velhasıl geçmişlerine dair her şey, ulaşılmazdır artık tüm özlemler, kalmamıştır nefes aldırabilecek bir şey… Göçün pişmanlığına mı, yoksa heba olan hayatlarına mı yansınlar? Kızgınlık ve utanç yüreklerini kavurur, köylerine de dönemez garibanlar… Çaresizlik içinde bırakıverirler kendilerini yaşamın çarkına, kaçarak geçmişlerinden, salıverirler umutlarını hayatın ark’ına... -Zafer Yanık- |