İnsan ve yara izibiz ölüm yaşında sarışın ve gülümser bir ateşin başucundayız billurun buğusunu öfkenin ışığını süreriz bahçelere bilinçmi kavrayışmı bilinmez yansıyan yalnızlığımız açık denizlere savrulur şimdi top mu değiyor insan başlarına yoksa düşen İsrafilin borazanımı! ayaklara iğdiş edilen bir köpek mi yırtınıyor evrende geçtiğimiz yolların hangi damarları kuruyor toparlanmak imkânsız dünyevi hazlardan birinin ayak sesleri var duyuyoruz o çığlık eşliğinde kudurgan sevecen mağrur burnumuzun ucunda ki bu yara izi nedir? insan mı uzaklaşan dünyadan yoksa başka birimi belirlemek imkânsız eşyalar yıpranıyor ağaçlar yaşlanıyor varsın yayılsın bu yüzyıllık kenef kokusu tavşan karşı dağa nasıl geçtiyse öylece süt beyaz dönebilir peki! dilimizin ucunda bu ağıt nedir dolaşsa insan dünyanın buğulu bahçelerinde sözcükler toparlanmıyor çağırsa uzaklaşan ayak seslerini elini gökyüzüne uzatsa kızılcık karası bir bozgun bulutlanıyor ömrün kıyısında bu sır nedir! dipsiz bir mağaraya kazınmış figürü oyulmuş oyuluyor oyulacak insanlar bu sorguya gülebilirsiniz gülün hatta kendi kendinize sorun ve dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yara izi yoktur diyin öyleyse cevap verin her dakika her gün sessiz ve muazzam bir ordu gibi yeniden ve yeniden üzerimize Yürüyen neydi ? |