....... Karadenizin en uçlarındayız çocuk Gökyüzünde siyah bir toz bulutu Karabasan gibi gelirken üzerimize Siyanürlü zehir sofrasında İçeriz ölümü.... Kör gözlerle bakarız Lâl dilimizle Ne çok söylenceye kör susar Ellerimizde kurşun ağırlığınca yaralar Ayaklarımız cüzzamlı yapraklar gibi kuşlar Uçmadan düşüverir güncesi Dağlarımızda yeşerirken dört mevsim kekikler Dalgalandıkça ağıtlar söyler kokuları Öksüz bir saman alevi Bakışlarında hüzün Yamalı bohçalarında Rüzgar estikçe çoğalır yaralı sevdaları O yamaçlar ki yasaklı bir şarkı gibi Itırlı bitkilerin kaya diplerinde Papatyaların ölü beyazlarında Endamı sararmış söylemlerin Yarım kalmış yanıyız mavinin Bin ağaç bir ağacın koynunda büyür Büyür sözlerimiz ve görmeyen gözlerimiz çocuk, sen büyüme Geceleri yıldızlar paramparça bölünür Ay (ruhuyla)bembeyaz bir kefene bürünür Lacivert atlas solar teninde ölür Ağlamaktan yaş kalmaz bulutların gözlerinde Tamiri zor paslı bir kuyudan çıkarılır ömür Masal değil küçüğüm Şimdi anlamazsan da Hele bir büyü oksitli baharlarla Sen istemesen de çınlayacak kulakların Bir yanında duran sızı Kangren yanığı gecenin koynunda Yuvası bozulmuş serçenin sonatıyla Gün dökümünde kanayacak yeniden Buralar soğuktu o zaman Küllerin rehin aldığı Gri bir göçük altı dünya Ağıtların yıllarca susmadığı Bebelerin ana karnındayken hayata küstürüldüğü Yalancı renkler ince ince nöbetteyken Masallarımız hep gözyaşıyla anlatılacak Ömrüm yetmez sana anlatmaya Bugünün çocuklarının yarını göremeyecek olmayışını Gelin olamadı genç kızlar Kına yakılacak avuçları olmadı ellerinde Asker olamadı gencecik çocuk Yok oluşunu haykırdı yüzüne aynalar Oysa o ayaklarının tutmadığını anlayamayacak kadar Aşk ile bağlıydı vatanına… Sana anlatamıyorum çocuk Sabah güneşin doğmadığını Hiç bir zaman sıcaklığıyla yakmadığını alnımızı Kalın çizgilerimizin derinleştiğini O soğuk gecelerin ardından çıkamadığını aydınlığa Bir mısra bir hüzün türküsü olduk biz İçimizde şarkılar deryasında kaybolduk Yaşayamadan yeşili maviyi Çocukça bakışlarımıza yakıştıramadığımız Beyaz bir örtünün içinde Simsiyahız İşte geldiğimiz gibi gidiyoruz Hibrit tohumlar ektik kirli toprağın aç kalmış kalbine Temiz bir çarşaf gerdik göğe Tütmesi hiç kesilmedi nefeslerin Yanmadı bir daha ... |