ZARİ’NİN MEYHANESİNE AĞIT-Doğduğum köyü ziyaretimizde yıkılmış o tarihsel meyhanenin yerini göstermiştim Selahattin’e (Yolgiden) ve oranın şiirini yazıp kendisine adayacağımı söylemiştim. Sözümü tuttum işte.- yıkmışlar zari’nin meyhanesini ve zaman çarpılmış, şaşırmış şimdi alışkın ayaklar, çaresiz ve derbeder, nereye götürsünlerbu bedenleri, taşınmaktan bıkmış, bu deniz gibi dalgalı kafaları nereye götürsünler? suyunu çekmiş umut kuyusu, kopmuş gönül telleri, taşlaşıp kalmış şamataların sisli yankıları yaz kış. sanki unutturmak için o dost müdavimleri, birileri yıkmışlar zari’nin meyhanesini ve zaman çarpılmış. yok artık gözümüzde büyüttüğümüz o avuç içi kadar yer, o ayı inini anımsatan, o duman kusan, o sihirli mekân: pansumanlı masalar yok, yok ölü sinek kokan kirli örtüler, yok o at sucuklarıyla ekşi birayı buluşturan camekân. oraya bazen kırk, bazen elli, bazen yüz kişi nasıl sığışırdı sanki alan daraldıkça genişlerdi alabildiğine yürekler, küs olanlar barışır, yabancılar tanışır ve kadehler yarışırdı. yok artık gözlerimizde büyüttüğümüz o avuç içi kadar yer, türküler kaldı o mekândan, içimizde bugün hâlâ çınlayan, türküler kaldı, sahiplerini kıskanarak şevkle söylediğimiz, haklıymış türkülerin ömrü sahiplerinden uzundur diyen ozan çünkü türkülerden koşar gelirdi en gizli, en insancıl sesimiz. sevdamızın iniltisine, hıncın hançer sesine dönüşürdü türküler yüzlere yürüyen kan olurdu, sonra da gözleri bürüyen duman ve onları söyleyenler hep sır olup seslerinin peşi sıra gittiler türküler kaldı o mekândan, içimizde bugün hâlâ çınlayan. ne tuhaftır vakit geçtikçe yalnızlaşmaya başlardı kalabalık çünkü elinde rakısıyla koşardı herkese yalnızlık tek tek ve doldukça kadehler, boşalırdı gizler yüreklerden bir anlık. dertleri defetmek vardı sonra, sonra yaşlı gözlerle gülmek, ardından, habire büyüyen kadehten korktukça küçülen gözler etraftakileri görmek, onları bilmek, tanımak istemezdi artık ve herkesin eline özerklik bayrağını çömertçe verirdi kader ne tuhaftır vakit geçtikçe yalnızlaşmaya başlardı kalabalık. birden “haydi gidiyoruz” derdi zari o cılız, titrek sesiyle ve kalkardı herkes koluna girip kendi çaresizliğinin götürmek üzre tüm dertlerini gerisin geriye kendisiyle kendisiyle götürmek üzre kokusunu o gizemli yerin, götürmek üzre sırlarını paylaşmış olmanın hafifliğini kusmak üzre yol boylarına korkularını alkol zehriyle yeni bir belirsizliğe bırakırken herkes kendi kendini birden “haydi gidiyoruz” derdi zari o cılız, titrek sesiyle yıkmışlar zari’nin meyhanesini, ağlamak benim hakkım! köyümün en büyük cinayetidir bu, kendimi bildim bileli, hasta hırsların isterisidir bu saldırı, bu katliyam, bu yıkım… şimdi kimlere gitmeli acaba, şikâyetimizi kimlere bildirmeli? ne düşler, ne anılar örtülüp çürütülmüş bu enkaz çukurunda ve anlaşılan yaşam bize artık uzak, ölümse çok daha yakın çünkü geçmişimize kıymışlar, gençliğimize kıymışlar burda yıkmışlar zari’nin meyhanesini, ağlamak benim hakkım! |