YAFTAgörmesine gördüm de sessizce gidişini, koşamadım yükünden gurur prangalarımın; döner, dedim, pişmanlık sınavlarından yılgın, sırlı bir hazine gibi dökmek için içini. gelir, dedim, sarınca gönül yaralarını, kırgınlık günlerini unutur, gelir dedim, bekledim – elimde gül dizlerimde köpeğim… bekledim küskün zilin sık sık çalmalarını. ruhuma yağmur gibi yağsa bile karanlık, boğulsam da bilinmez bir uçurum dibinde, umudumun kandili pes etmedi yine de – perdelerim çekikti, penceremse aralık, yüzünün aydınlığı yansır diye aniden, sesin duyulur diye içli, kırılgan, kıvrak... nefesin gelir diye sihir gibi sızarak yaşanmamış bir aşkın bakir göğüslerinden. ama kıskanç gecenin çatlamış ar damarı, karanlık ağlarını pervasızca örüyor; bıraktığın izleri seçebilmen bile zor, bulman hiç mümkün değil bana gelen yolları. ya ben sana koşarsam boşanmış bir at gibi, çiğneryerek öfkeyle ayrılık denen devi; geceyi tutuşturursa nefesimin alevi, adıma bir ‘kundakçı’ yaftası eklenir mi? |
Kutlarım üstad,