Kara Timurtaş Paşa'yla Yüzleşme-Rumeli’nin has evladı Mehmet Başaran’a sevgiyle- dedelerimin dedelerinin dedelerinin hayaletleri akın ediyor geceleri uykularımın kapılarına haykırış ve yakarışlarla bölünüyor rüyalarım dilim dilim bilmediğim solgun yüzler, görmediğim yorgun gözler… sığınak arıyorlar, barınak arıyorlar büyük yalnızlıklarına yurt adına dövüşürken uluorta yurtsuz kalan öksüzler. ne yeterli postalım var onların çatlamış çıplak ayaklarına, ne de saracak bezim, kefensiz vücutlarına -öyle derbeder ve hâlâ kanayan sayısız yaralarla kaplı derin mi derin- ah, o kadar zavallıyım ki, yanıt veremeyince çığlıklarına soy kökümden buharlaşıp gidenlerin. ben onları senden sormaya geldim, paşa, başkaca bir amacı yok türbeni sık sık tavaf etmemin -ne mirasına yatmak, ne de şöhretini kapmak hâşâ- dua falan da etmem, karışmamak için tanrı’nın gizlerine; bir de, huyum kurusun, ne lanet ederim, ne de yemin, meraklı hiç değilim, ilgi duymam kişilerin özellerine. ama beni denize delik açmaktan usandıran çilemin rest çektim çarpık cilvelerine, kokuşmuş hilelerine, anladım ve inandım ki dönmek gerek erkekçe en başa, doğruluğundan kuşkulanarak tüm doğru bilinenlerin, gerçeği senden duymaya geldim, paşa. bursa’dan başlattığın seferi anlat bana, verilen vaatleri, dağıtılan umutları, kabartılan iştahları coşkun hutbeleri anlat din, ümmet adına, şehadet adına, rumeli’yi cennet sanan başı börklü, posbıyıklı aslanların ateşli bakışlarını anlat, yakıp eriten keşişdağı’ndaki karı, hayallerini anlat, fersah fersah önlerinde koşan onların, omuzlardan günah gibi sarkan yayları anlat, safkan atları, hani kişneyerek kıyamete koşanlar dörtnala akın akın, anlat nasıl çıkardı veda ayini gibi göğün en son katına kulakları kevgir eden mehterin o tehditkâr çığlıkları. velhasıl, paşa, sen her şeyi anlat bana. kim bilir belki de birazcık üzgündüler, belki ilk kez kopuyorlardı ipek koynundan yeşil bursa’nın. bilinmezliğin davetinin kerametini de bilemezlerdi elbet. belki son kez baktılar el sallayan çiçekli şeftali ağaçlarına hem de hiç düşünmeden son olduğunu bu ayrılık anının; marmara’yı ilk kez gördüler belki ve belki de saçlarına ilk kez dokundu deniz yeli, eli gibi, olmayan bir sevdanın. bir daha dönememe kaygısı mı çöktü buğulu bakışlarına? nedendi o kalp çırpıntısı, yüzlerden süzülen o soğuk ter? nasıl şeydi hissetmek soluğunu ölümün o denli yakın? düşündün mü, paşa, onlar ne düşündüler? mutluluk sayılır mı, paşa, kılıçla kazanılan? oysa onlara öyle öğretildi kural, öyle kazındı belleklerine tıpkı ayet gibi, hadis gibi: mubahtır din adına dökülen kan! bu muydu onları yambolu’dan, islimiye’den tiran’a dek kara bir kasırga gibi savuran meçhulün derinliklerine? bu muydu, bahçede çiçek toplarcasına, kapı kapı gezerek hırsız gibi el koymak çaresiz annelerin sevdiklerine? yıkımların, yakımların, talanların hesabını kim verecek? tarihte sonsuza kadar tütmeyecek mi bu günahkâr duman? anlaşılan o ki, paşa, cetlerime huzurlu bir yaşam yerine maceralı bir yazgıyı reva görmüş yaradan. dağılmışlar rumeli’nin dört bir yanına mezarlarını bari biliyor musun, paşa, sahipsiz mezarlarını, bir damla su verenleri oldu mu ki girmeden yerin bağrına? mucizelerine inandıkları evliyalar mı bağladı çenelerini? kim bilir akbabalar, sırtlanlar okudu belki en son dualarını. yokluğun ötesinden duyar gibi oldukça bitmez iniltilerini hep sana yükledim nedense onların gafil günahlarını ve ben ömrümce aşmak istesem de bilinmezlik tepelerini takılıp kalmışım, paşa, en zor bir sorunun en yakıcı ağına: nasıl tanıtırım meçhul dedelerimin dedelerinin dedelerini torunlarımın torunlarının torunlarına? |
Canı gönülden kutluyorum.
Müthişti, emeğinize, yüreğinize sağlık.
İnanın, çok ama çok keyif aldım, tek kelime ile mükemmeldi.
Bitmesini istemeyerek okudum.
Ayakta alkışladığımı bilmenizi isterim, tebrikler...
Bu, son derece güzel eserinizi bizlerle paylaştığınız için size teşekkür ediyor, sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum
Hoşça kalın…