HALLEŞMEduydum da gırtlağında döllenen sessiz çığlığı derinden koşarak geldim sana sivas. tuna boyundan geldim, hem de deliorman’dan, kan revan içinde, feyiz alıp bedrettin’den, avuçlarım isyan dolu, ayaklarım kanlı toprak. ‘anlarsa ancak hemdert anlar, dedim, dertlilerin halinden,’ çünkü düşünceyi sivrilterek kocadım ben dert merdiveninde; tohumdan tane oldum, öğütüldüm kaç kez çile değirmeninde. unum gönül teknesinde kabarıp yoğruldu ak pak. ekmeğimi pişirtmediler, içirtmediler mucizevi bardağın tılsımlı suyundan. öcüler gibi yürüdüler, sürüdüler coşkuyla sokaklarda umudu. döküldü cilaları göstermelik bir çağın. gömülmeden kaldılar hep ölülerim çırılçıplak. ve ben meydanlarda yakılan kitapların o en bulanık şavkında yitirdim bildiklerimi. yâranımı seçemez, sırrımı açamaz oldum, ufaldım utançtan ve paslanmaktan korktum kılıç örneği kında. ayrılmaz denirdi, ama ayrılmıştı etle tırnak. ben seni herkesten daha iyi tanırım, sivas. çünkü senden önce yaşadım seni. olacakları görüp ürperdim, hem düşte değil, falda falanda değil. kapkara ruhların karanlığı ortalığa çökünce allahsızlık neymiş gördüm allah’ı tanık yaparak. ben cehennem kaçkınıyım ve tanırım zebanileri. onlar ki acıyla beslenirler. enenmiştir duyguları, bakışları bakış değil kezzaptır, dokunduğu yeri yakar. dudakları dantevari bir şey okur ısrarla: – sivas’ta yaşayacaksan sevgiyi bir yana bırak. sevgiyi boğazlayanlar silerken günah lekelerini kirli sakallarına ve yanık et kokusuna akbabalar örneği bulut bulut üşüşürken; pir sultan’ı ararım ve veysel’le yanarım sivas senin hallarına, biçilmiş hep şairlerin başlarında ateş orak. birden, bıçak ucu bir acı uluorta saplanır da yüreğimin en yalın sahiline; telleri kopuk küskün bir saza dönüşür gözümde zaman. korku konar yüzlere, nefesleri korku kokar doğacak çocukların mekân biçim değiştirir kendisiyle çarpışarak. ben, deliormanlı gurbetçi, yaralar çıkınımla sana geldimse eğer sana gönül verdimse sivas, tek tek öpüp okşadımsa ölülerini, onlar ki bizim orda canımıza kazıdığımız şehitlerle kardeştirler. kardeşliğin anıtıdır karanfil yüzlü madımak. bu anıtın soluduğu alevlerde yanacak kalıtı kahpe karanlıkların. yarasalar can verecek mağaralarda. dirilecek behçet’le metin ve umudu bütün bir memleketin. duy sivas, sesini konuşan kanın, ne yarınlar muştuluyor annemin sütü gibi ak. |