BAHÂNEDİR
gönlümün sultanısın; eşin yok, benzerin, yok,
sende tecelli etmiş; tasvir de dehâ nedir. musavvir olan mevlâ öyle övmüş, yaratmış, gözlerin bir içim su, bakışın şahâne’dir. yüreğinde ki taht’a bir an kurulmuş olsa, unutur sultanlığı; tac ve taht şâha nedir! güneş doğmuş sanırım; yüzüne baktığım da, beni meftûn eyleyen, yâr! hilal kaşa; nedir? sekerât-ı aşk’tayım; her bâde’m de sen varsın, canım yoluna türâb, kalbim’se kaşâne’dir. dünyada, her nesneye bir pahâ biçilir de, aşk’ın diyeti var mı, bilemem; bahâ nedir? bir naz makâmındasın, nâçar düştüm elinde, hüznüme teveccüh yok, ne yapsam bahâne’dir. yüreğim özleminle bülbül gibi fîgan da, bütün servetim sevgim, isteğin daha nedir? âh! yûsuf’un mekânı; şu kader açmazında sâkisi efkâr sunan bir garip meyhâne’dir… Tecelli: belirme,görünme. Tasvir: figür, sûret, resim. Dehâ: zekiliğin son noktası Musavvir: tasvir eden, şekillendiren. Meftun: gönül vermiş, tutkun, vurgun. Sekerât-ı aşk: aşk sarhoşluğu. Bâde: içki, şarap. Türâb: toprak Kaşâne: köşk, âşiyan, mükemmel ev. Diyet: bahâ, karşılık, kan bedeli. Nâçar: çâresiz, zorda kalmış. Teveccüh: yakınlık duyma, yönelme. Fîgan: ıstırap ile inleme. Sâki: su veren, kadeh sunan. |