LEYL-İ CÂN
bilir misin; geceler neden ürperirler
endişe’nin kolları sarınca yüreklerini, ay hangi karanlık yanlarını ışıtmak için çırpınır durur leylin ağuşunda, yıldızlar hangi sevdâlara kırparlar gözlerini, hangi hasret yakıp kavurur güneşi Leyl-i cân bir hâr’ın kucağında?!... yağmurlar hangi hicrânın göz yaşlarıdır ki süzülürler hazin hazin toprağın yanağına, erguvan vaktinin yüzünü kızartan hangi günâhıdır, ırmaklar nasıl boğulurlar içli bir inleyişle kendi yataklarında, rüzgârlar başlarını neden taştan taşa vururlar çılgıncasına Leyl-i cân ve tutturdukları çığlık hangi vurgunun âh’ıdır?!... dağlara mağrûr başlarını eğdiren hangi kelebek kanadıdır ki; depremler patlatır yüreklerinde, ya dumanları hangi yangınların feryadıdır leyl-i cân sararlar çepeçevre?!... eğer yaban değilsen hal diline okuyuver bir soluk duruşumu bulacaksın hepsinin cevabını bende anlayıver gayrı Leyl-i cân bu hazin savruluşumu!... eğer bilseydim bunları ben ben’den çalınmadan ben ben’den kopmazdım, bende’lik hâle’sini takmazdım yüreğime süzülüp girmezdim fütursuzca Leyl-i cân; mukaddimesi bir baygın bakış, bir gül rengi tebessüm ve bir de dil vâdisinin efsunlu çiçekleriyle bezenmiş bir serâbın koynuna!... âh ben ben’de değilim Leyl-i cân bende’yim şimdi; kelebek kanatlarıyla örülmüş parmaklıklar ardında!... |
hangi günâhıdır,
bendelik de yaraşır şaire..
mükemmeldi..
tebrikler..