SUYA YATIRIYORUM İÇİMDEKİ ŞAİR CESETLERİNİ...
söylenmiş sözden çoktur susulanlar kimi vakit...
içe tutuklanmış kürek mahkumudur çünkü a ş k.../ aşağılanmış, hor görülmüş yakılıp yıkılmış bir müstemleke kadar acıklı öylece kalakalırsın... ince bir duman tüter belli belirsiz siluetin akşama karışırken... şimdi suya yatırıyorum içimdeki şair cesetlerini gözlerimde/ kirlerinden arınsınlar diye... başıbozuk ruhumun güve yeniği griliğinde flulaşırken ben bir kahve değirmeninde unufak çekilen çekirdekler kadar katılaşmış kalbimle kapındayım bir kez daha! kalbim acı’nın tiryakisi... bir fincan kahvenin kırkı yıl hatırı varsa bir acı sözün kaç yıldır esaretinin diyeti? tepe üstü çakılmış bir aşkın hatırı çiğnenmiş çocuğuyum. beni tersten sevmeli, tutup ayrılıktan başlatmalı bu hikayeyi... en kırılmış yanlarımdan kök salıyorum oysa; annemin suya koyduğu gül’ler gibi. acı uç veriyor , tomurcuklanıyor beynimde . içimde, paslı menteşeli ağır kapıları gıcırdayarak kapanan bir masal var. aynalarda ergen yüzümü dağıtıyorum bir yumruk darbesiyle... "büyümeyi ben istemedim ki ", yazıyorum kanımla duvarlara sonra... büyüdükçe habis bir ur gibi hayata dağılan aşkımın son çaresiydi belki şifalı elllerin... anason kokulu ayrılık masalarında kalbimi kalbimi bırakmıştım ... ve seninle imiş bu rüyadan ayılışım... nasırlı ellerinden lutfedilmiş bir tokat vechiyle.... gülce cibran |
anason kokulu ayrılık masalarında kalbimi kalbimi bırakmıştım ...
ve seninle imiş bu rüyadan ayılışım...
nasırlı ellerinden lutfedilmiş bir tokat vechiyle....
gülce cibran
...
nasırlı ellerden lütfedilmiş bir tokatta ben istiyorum şöyle haram girmemiş kursağından, dervişce tarafından akşetsin suratımın en oturan yanına okkalısından...şiirden daha ağır...