AÇILIR KAPI, KAPANIR KAPI
/açılır kapı,
doğumumu görürüm, çıkarım o kapıdan adım-adım yürürüm/ üstüme nasıl nisan tozları yağıyor, yani öyle çoktur ki bahar işte böyle yürüsem diyorum bahardan çıkıp, kışlara kadar sararmış yapraklardan, kurumuş pınarlara yağmur eksem kış kapılarına varmadan çatlasa dudaklarım, kar suyu içsem, türküler öğrettiğim rüzgarların sesinden. . . . /kimliği ayakaltı şehirlerde kavgalar gördüm, çok yandım, çok üşüdüm/ her sokak başında yanlış tabela, yani karmakarışıktır yollar karanlık köşelerde bin akrep, kör iğneleriyle pusuya yatar çıkarsam kınından bir öfke, benim kılıcım da iyi keser hani bunu ben bilirim de canımın içi, yanlışın kendisi bilmez haddini… /palaskamı belimden, kasaturayı tüfeğimden söktüm, toprağa gömdüm/ yolun başında aşı vurunca yorgunluk, sonrası dar koridorlar ne baharı bilirsin ne de kışı, saklar kendini attığın adımlar her kavga sonuçta, bir derin çentik olur yüreğin çeperinde kimi hüzünlü teslimiyet, ama ekseriyet zafer bayrağı renginde… . /kapanır kapı, kalmamıştır artık söyleyecek hiç bir sözüm, hoş geldin ölüm/ kış odalarında çoban yıldızı, bütün yıldızların önünden kayar yönler birbirine öyle kördüğüm ki, yerinde dursa neye yarar karşılıksız dileklerim dökülürken, dilek ağacının dallarından artık susmak düşer bana, söyleyecek başka söz kalmadığından, güleriz sessizce, kaybolmuş karıncalarla. . . Cevat Çeştepe |