TÜRKİYE-Yıllardır benimle lokmasını cömertçe bölüşen yüce gönüllü Türk ulusuna en derin sevgilerle- kim demiş ki salt sende doğan, senden olan sevmeliymiş seni? kim demiş ki yabancıymış, yalancıymış tüm dışardan gelenler? kimmiş o sahiplenmek isteyenler bencilce senin yüce geçmişini, kimmiş o gelenlerin senin olduklarını gerçekten bilmeyenler? onlar nerden bilsin o meriç’leri, vardar’ları, tuna’ları geçenleri, niğbolu’da doğan bey’i, varna’daki hengâmeyi bilmez ki onlar, onlar nerden bilsin ki benim için kanlı bir yaraydı hep tanyeri, can evimin ta içinde, utancın bilincinde, yas tuttu hep şipka’lar. hesap benden soruldu, türkiye ve türklük adına, hem ne hesap! hem ne nefret! hem ne öç! ki söyleyemem, varsın tarih söylesin. zor günlerimde sendin hep: tek sığınak, tek tapınak, tek mihrap. evet, zulümler sevdirdi seni bana, onlar öğretti kimsin ve nesin. tüm bunları sen bilirsin, bileceksin, bilmelisin, çünkü sen bir türkiye’sin! nasıl unuturum unutturulmak istendiğim o unutulmaz yılları, nasıl unuturum yittiğini atalar toprağının ayaklarım altından? uçuşurken üzerinde çığlık çığlığa kapkaranlık leş kargaları içinin dağlandığını, cehennemde yandığını nasıl unutur insan? nasıl unuturum o korkunç küçülüşümü büyürken yalnızlığım, ilgisizliğini washington’un ve susmasını moskova’nın ısrarla? kara kangren kararlılığıyla kaplarken kararmış kalpleri yıkım “burası türkiye’nin sesi” yayılırdı güm güm kış sonrası baharla, çatırdardı ve çatlardı sanki yavaş yavaş korkunun buzdağları inanılmaz ve dayanılmaz balyozları altında ezip geçen bu sesin. baktım ki, deprem olmuş ve son bulmuş zulmün tüm tuzakları, baktım ki, ‘gel’ diyerek kucak açmış, orda kapıkule önündesin sen ki sözünün erisin, yumruğundur senin sesin zor gün dostu türkiye’sin! tırnaksız parmaklarla (zalimlerin çektiği) fidan diktim kırlarına, dudaksız ağzımla (zebanilerin yaktığı) şükrettim günde beş kez. gözsüzdüm gözüm oldun, dilsizdim dilim oldun, şarkılarına katabildimse sesimi, ne mutlu bana, başkaca ihsan gerekmez. ne mutlu bana ki, her yaprağında terim, toprağında erim var, denizlerinde tuzum, karlı dağlarında izim var, ne mutlu bana! soğuk bir konuk gibi durup hazırcılık yapmadım bugüne kadar, ilkönce bir şeyler sundum ve yüz akıyla oturdum hep sofrana. şerefini şerefim bildim öteden beri, hem en yüce ve en derin, ve istedim ki, hep minnet nakışıyla bezensin gönül gergefim. bir gün dönsem de geriye (ki yurdumdur), yaşarmasın gözlerin, bil ki ay’ının ve yıldızının aydınlığıyla dopdolu olacak içim, çünkü kardeş evim sensin, sığınak, siper ve kale’msin, dert ortağım türkiye’msin! |
Okudukça savaş günleri canlandı göz önümde, burnumun direği sızladı.
Hele o Mostar'ın bombalanışı ağır çekimle geçti.
Türkiyemin TÜRKÜM diyenlere ihtiyacı var yoksa.......
Selam, saygı ve hürmetlerimle...