taş ve yeşil
bulutlardan yağıyor saçlarım
tüm yatakların acıyla yeşille örtülüşü isteksiz ormanların izninde taşın yan tarafından gelen bebeğim kanımızın üzerinde uyuyor her şeyin ölümümüz hep suratında gel beni sen öldür her yerim ölmeyen mezarlardan kavakları ıslıklarken büyüyor yeşil tüm yaşadıklarımızın unutulmadığı taş rengin düşüşüne uçurumlar kazdı sevmediğim tüm tanrıların gözleri erimesin ellerimi göğe gerin ağlayışlarından görüyorum dünyayı denizlerin ağladığı her şehrin nöbetinde kaburgama dikili hüznün bayrağını çağırın rüzgarlar göremiyorum görülemeyini görülemeyene tutkum masa başında ölebilmekten başlıyor ıslak düşlerin çatı katına çıkması gerekli her an içim kuruyabilir yağmursuz ağladığımdan taşların doğasında ezilemeyen ölümler dikin acısın yaprakların döküldüğü yer çoğal her tomurcuğunu gördüğüm gözün parmak çırpışlarında ince namazların başını eğme yağmursuz kalan alevi çöllerin döküldüğü yerin bulutları olduğunu sanırsın dökülmeli toprağın tomurcuklanan eli bırak beni kendimsiz kendimde her yeşili sayıklarken zorlanıyorum kendime yazılmış yerden yürü bacaklarım yürü sensiz kalan yeşili ezen taşı atmaya kendime |
Kutlarım saygılar.