Kurşunî Gölge
/ Kendimi sana bırakışım teslimiyet farkımız
Ben bunca dik durmasam olur muydu aşkımız / Bu aşk; kıyısında durduğum Bir uçurum doğuracak Yaprağıma yüz vuranı Sınıra taşıyacak Başladı aslında her şey; bir sesle Sesten çok son nefes Üstümdeki gömlek İbrahim’den mi Alev alev yanan güneşten kardeş Çokçadır beynimin sakini değilim Araya derin uçurumlar gireli Bu ses; Kurşuni renkli gölgem misali Çınıltısı kulaklarımda Bu ses ki yıllardır kaybettiğim benliğim Bu ses şah damarım kadar yakın bildiğim! Dilimde dağarcığını yitirmiş kelimeler Ve ben surları yıkılmış, siperleri ele geçmiş Esir komutan. Nefesim adedince aşklar yitirdim Kimi zahmet bildim Kimi nimettendim İçime kor düşürdükçe piştim Bana en büyük zahmet yine kendimdim. Tepeden tırnağa aşktım Çağladım! Duruldum, dindim. Beynimle kalbim arasındaki yolda Sağa çektim bekledim Dünde kalanları an bildim Uzaklaşmadı hiçbir şey Yaşanmamış gibi kalmadı Geçip gider her şeyin üstünden zaman Geçmiyor bir tek hasretten zaman Yastığımda yüz Yüreğimde iz Gençliğimde göz kaldı Yüzlerine suretini çekmiş kadınlar çıkıyor nicedir karşıma Tenlerine kokunu sürmüşler Gel! Yoruldum bu kadar senin içinde sensizlikten Hasretin kalbimin zarına değdikçe Elimde kalır arzını iletememiş bir kırık dilekçe Bir şarkı mırıldanır lâl dizelerim Seven olmayı bildim de Sevilen olmayı kestiremedim hiç Ardıma her döndüğümde Hayatımı alt üst eden bir çift göz Ürperdim Sustum Dondum kaldım yerli yerimce Kaybolup gitmenden korktum Çok geçmeden bela sabahında Önüne katılıp savrulduğum fırtınada Anladım; Her şey değilmiş hiç bir şey Hiçbir şeymiş aslında her şey! / Ter damlıyor şakağımdan, saçlarımdan beyaz rüya Görülmemiş aşklar vardı görülense yalan Dünya/ 21.08.2011 – Pazar Bursa |
tebrikler...