1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1415
Okunma

ey gecenin ışıklı sergisi
apışıp kaldığım karanlıktan çöz beni, ilmik ilmik sağılt
şiirler kanlı elleriyle dokunur belli bir saatten sonra gözlerime
içimde iflah olmaz bir kadın, ağzı dünyaların ilenç cadısı
ve sokaklar kuşatılır kentte uçurtmalar vurulunca
tren garları, bütün açık hava sevişme alanları kuşatılır
kedilerin, patlamış lambaların Tanrısız işgalidir bu
koşar adım bir çocuk olarak doğurmuş annem beni
bir çocuk bütün renklerden küflü bir ayraçla ötelenmiş
yaşıyordum yaşamasına geçmiş bir yüz yılın kalıntısı
aradığım üç beş arşın bez, ceylan derisi bir cüzdan
yani yürümek biraz herkes kadar İstanbul sokaklarını
ey dağları çevreleyen sis bulutu
dorukların en soylu gül kokusunu fışkırt bu kara dilime
az çok bilincini yitirmiş bir bilge gibi olsa da tarih
bu gün hala kanlı yasalarıyla boynumuza hükümran
değil mi ki sahibi olamadığımız aşk kalbimizden yakınır
hepimiz biraz yürüyorken çocukluğumuzla gülümsemekten
sakıncalı bayraklar gibi gazeteler ve kumaşlar arasında
saklamadık mı kendi elimizle kendi cinayetimizi
ah çocuk ah.. keşke seni hiç bulmasaydım bahçede top oynarken
bir elma gibi çürütüp yedi kat yerin altına gömerdi zaman
annem hiç hatırlamasaydı kadınlığını Meryemin
ve babam bir kanarya besleseydi evde erkekliğine sığdırıp
sen hiç doğmasaydın çocuk hiç...
yinede yapış dudağıma ey umut
bütün karanlıkların göğsünden kanıra kanıra sök ışığı
yeni bir gün başladığında mavi de ve beyaz da
tek başına değil öyle çalılardan kalkmış tüm kuşlarla
sıcak bir iklimin terlemiş avuçlarına bırak yeryüzünü
ve ıslığının yankılandığı uçurum boylarında dolanan
hep kendini arayan bir şovalyenin lirik kılıcı
biraz artığıdır gülün ve ırmakların, dağ çileklerinin
öyleyse koru beni de suların yongacısı çocuk
bir kavganın ortasında Dünya ya çiziyorken aşkı...
16 Haziran 2011 İstanbul Ünal YİĞİT