Şeffaf Islaklıkben yalnızlığım gecenin ellerini arıyor, dikenli ellerim görünmez yanıyım kimselerin kaybetmişim ebemi hadi beni kimsesizliğinizle sobeleyin ... güneşin rahminde taşan nur topu bebeğim beşiğim asılı ebemin kuşağında ağladıkça ben yedi renkten kuş sütü emerim yıldızlar düşer bilinmedik kuytulara oysaki ben onlara hastayım ay dolanır, elinde hüzün bıçağı kesecek işte göbek bağımı hazanda baharı beklemelerdeyim hain bakışlı yılanlar dolanır dünya batağında zehri tek değil kıvrılmış dillerinde düşersem içine... zalim evren, ağ örerken içindekiler, içim dışıma çıkmış emeklemelerdeyim tez gelişler tez gidişler mi bir tek ağlatır asıl ölümü mahşerde öpecek çölün dudakları bulutlar şeffaf kefen ıslaklığında sarılır ruhum sarar ruhumu bir tek şairler mi anlar yüzü kızarmadan gün aşırır geceyi gece de günü doğallığı bozmuş, uyarız sinsi hayata ama hep uyutuluruz içi boş yaşamla boz kırlarda bir elmanın yarısı olmak değildir asıl derdimiz tümünü bulma telaşında ateşli, ezik yüreklerimiz ah o ruh eşi arayışları ne afetler doğurur ne kıyametlerde boğar kopan gök, avuçlarında bıraktığımız küle dönen düşlerimiz bizden göçen göçen biz acizler bir avuç toprak paklar esaretimizi bugün dünü unutur, silerken anıları gözlerimiz yarını ıslatır yağmurlar sonrası kuraklık kısır döngü aldırma yüzünde şen bir düğün havası kalk ayağa katıl sen de sessizlik, sürü halayına belki de susamadık gem vurulmuş suskunluğumuzla... ... ben yarin yüreğine düşen kör ebeyim sobeledim yürek duvarlarını ben artik yardan içeride bir nesneyim Sude Nur Haylazca |