LA TAHZEN
şimdi her şehir yıkılırken içimde
ruhun her kalesi yerle bir olurken ve taş taş üstünde kalmazken …. -la tahzen’le başladı bütün hikaye…şimdiki zamanlı cümlelerde…ömür çölünde savrulan iki kum tanesi, dalda ayrı düşmüş iki hurma, suyunu kaybetmiş nehirle asla varamayacağı deniz düşü idik biz. belki serabıydık kurak gözlerimizin…birbirimizin…- zarf yanlış, mazruf yanlış… gönderen de hiç var olmamış, gönderilen de… (ah senn..sen yorgun başım mahzun gözlerim bin yıllık hasrete müptela gönlüm…. yazılan bozulmazmış….ve dahi bin yerinden ekli ip çekmezmiş ağırlığını düşlerinin…) şimdi her şehir yıkılırken içimde ruhun her kalesi yerle bir olurken ve taş taş üstünde kalmazken …. -bu sevda açmayan bir anahtar, yanlış girilmiş bir şifre ya da mayınlı bir tarla idi ikimize. aşk ömürlere mutluluk giydirirmiş. üşüdüğümüz günlerdi… la tahzen diyorum bir daha sana…bir rüyaydı, uyandık.güneşle aydık anladık… la tahzen, bin yıllık sevdam…- bin yıllık sevdam koy şimdi elini yüreğine… geçir gözlerinin kemendini boynuma… tek bir söz yeter artık infazıma vur bir kalemde, bitir bu sağanağı… glccbrn la tahzen: üzülme |
yazılan bozulmazmış….ve
dahi bin yerinden ekli ip çekmezmiş
ağırlığını düşlerinin…)
tebrikler selamlar.