SarıGüneş,bizi de götür doğduğun yere Dalları yaralı ağaçlar nasıl büyürse Çiçekleri de öyle açıyor buralarda Yaralı Uzun sürmüyor dökülmesi Kırılan dallarından kendi gölgesine Hızlıca ama çok ağır Ak kanatları rüzgar’a kapılıyor burda güvercinlerin Yana yakıla dilsiz kalıyor ağaç dalları Sararmış,incelmiş,kurumuş Bir bir kayıyor yıldızlar Onlar uzatmak istedikçe dallarını sana Bir çiçek daha düşüyor gölgesine Boşalıyor mazi Odalar ağzına kadar deniz Hırçın ve dalgalı Gün günden fırtınalı Güneş, bizi de götür doğduğun yere Buralarda ekmek yerine Umutla besleniyor yaldızsız kapılar Masalar, sandalyeler, tabaklar Zincire vuruluyor ışıksız odalarda Oysa çatallarının az ucunda Bir çocuk gülümsüyor hala Kesmese o kör olası bıçaklar Nefeslerde saklı bir hançer Etrafında yıkık duvarlar Usul usul çatırdıyor hayat ağacı Çiçeklerini döke döke Hızlıca ama çok ağır Güneş, bizi de götür doğduğun yere Sen buralara ulaşana kadar Çok sert geçiyor sabahlar buralarda Sanki akşamlar farklıymış gibi Gökyüzü birden kararıyor Yağmurlar birden boşalıyor Birden başlıyor camları dövercesine kar Derin çatlaklardan sızıyor içeri Alıp götürüyor umutları peşine takarak Paslı vidalar çakılıyor Eğreti ellerden kalp duvarlarına Sıvanıyor hiç durmadan harcı yalnızlıkların Güneş, bizi de götür doğduğun yere Buralarda sönmek bilmiyor hiç yangın Külüne aldanıyor su Bilsen nasıl haykırıyor şairler Sanki susması farklıymış gibi Fırçalar elinde Vira boyuyorlar Maviyi, sarıyı, kırmızıyı Ve ardında Yorgun bir yürek bırakıyor Hayalin yol haritası Gökyüzü susuyor Hala pusuda bekleyen şafak Gökkuşağının ötesinde Rengarenk bir dünyanın hayaline ağlıyor Sana ağarmak için Güneş, bizi de götür doğduğun yere ... Sevilnur Durmaz İzmir |
Yaşam gerçeğini değiştirme eylemine yatkın sesiniz hiç tükenmesin...