ANA
ANA
Ne zaman ki birileri, adımızı seslense; Bir dua okur gibi,”oğlum“ya da “kızım” dese; “Anne!”deyip atılırız, onun tatlı sesine, Onu arar gözümüz, gecelerin leylisinde. Bir mübarek gülüştür o,sure gibi, ayet gibi Günde kırk kez dilimizin, Kelime-i Şahadet’i Ana, ilimler sahibi, ana dillerin tespihi Ana diye kutsar onu, gökte melek, yerde Nebi. Bir Emine sıcaklığı, bir Asiye güzelliği Bir Ayşe muhabbeti, gündüzleri, geceleri. Bir Muhammed’e anne, bir Musa’ya sevgili Titrer senin, benim için, her birinin gönül teli. Bilirler ki cennet, ayaklarının pespayesi Orda açar çiçeklerin, en güzeli en renklisi Bilirler ki “Anneciğim”,dünyanın en güzel sesi En güzel şiiridir aşkın, ruhun en güzel melodisi İmkânsız aşklar gibi, ne zaman yansa içimiz Ne zaman ki hüzünlere, harman olsa gövdemiz Avcı görmüş maral gibi, dağ dağ iner geliriz Ak bağrına baş koyarız, rahatlar da yüreğimiz Taş basan odur cana, odur bağrını yumruklayan Odur bizi yolcu edip, kapılarda sabahlayan Göz yolda, kulak seste, senelerce bekleyen “Yar”diye, “evlat”diye, günü güne ekleyen. Hasret onun yazgısıdır, gurbet onun çilesi Ölürken bile kırmızıdır ellerinin kınası Başında ak yaşmağı, ayağında yemenisi Örnek alır her şeyini, gelini, kızı, görümcesi. O yoldaştır babalara, çocuklara arkadaş, O fırında pişen ekmek, o ocakta kaynayan aş Ağarır süpürge saç, bükülür bel, eğilir baş Bir sır gibi aramızdan, göçüp gider yavaş yavaş Sırtında çay küfesi, aşar gider Çayeli’ni Gündüzleri çay taşır, toprak taşır geceleri İzmir ovasında üzüm, Muş ovasında pamuk Adana’nın sıcağında, yanar, kavrulur elleri. Mey tutkunu bir koca, almış elinden gençliğini Taşa çalmış eşikte, üç beş aylık bebeğini “Gıg!”dememiş Asiye, kabullenmiş her şeyini Hasta, elil bir çocuk, çekip durur eteğini. Berdel gitmiş Emine, karşı köyden birisine. On yıl var ki yanıp durur, anne, baba hasretine Kaçıncı kez niyet edip, varır ırmağın gözüne Tam atacak kendini, bir ses duyar, “Yapma anne!” Annelerin yüreğidir, yüreklerin en kal’ası Onda yaşar sevdaların, en kadimi, en tazası Bir Hatice örneğidir, eşleriyle saf tutması Olmazları oldurması, her zorluğa katlanması Yaman Ayşe denir bazen, yaman nedir bilmeden Gösterirler bize onu, Erzurum’un köylerinden Sırtlayıp da mermileri, tabyaları tırmanırken Yeniden doğar dünya, o ananın gövdesinden. Çay çiçeği gözlerinden, yalan dünya gelip geçmiş Üç beş günlük ömründe, harama el değdirmemiş, Yaşamış hak dilince, mal da mülk de nedir bilmiş Bu dünyanın zenginliği; hayırlı baht demekmiş. Göz hakkı, komşu hakkı, bir tas yemek ellerinde Gider gelir evden eve, avlularda, bahçelerde Bir Umay’dır güzelliği, Bir Rabia cömertlikte Dünyanın her lezzeti,”huzur”adlı o yemekte. Ana başka ne olsun ki, başak boyu, ipek huyu Kadem onun ayağında, bolluk onun yüzü suyu Bir ilahi tören olur, duyulunca doğurduğu Bir ilahi kutsamadır, mutluluğu, mutsuzluğu. Ana kalbe ışık demek, nuru demek bu ummanın. Helal emilecek sütün, helal yenecek lokmanın Sırrı onda var olmanın, bir tas suda yoğrulmanın Sana ibret gerek ise, en kutsal hak anaların. Ana, aşkla yanan yürek, ana, hasret, özlem demek Aş yerine taş kaynatıp, çocuğuna verebilmek Ana, kan dolsa da için, erisen de ilmek ilmek Yüz tutup da doğan güne, tebessümle gülebilmek. 23 Mart 2007/Bişkek |
Aş yerine taş kaynatıp, çocuğuna verebilmek
Ana, kan dolsa da için, erisen de ilmek ilmek
Yüz tutup da doğan güne, tebessümle gülebilmek.
Iste budur diyorum , Siir finalle muhurlenmis .. Tebrikler kaleminize yureginize , anne duygularini size veren eli opulesi ananiza . saygimla.