kahve bahane...öbür kahve. balık yedikten sonra. hayır o değil/ kordon’daki. hani masalarında kırmızı beyaz kareli örtüler olan. yaralı bereli mazilerimiz örtülerimiz altında neşeli/ ümitli/ çocuklar gibi şen gidip... evet. o işte. siz oturmuştunuz az dönüyordu başım ayağım aksıyordu/ hem yolumu şaşırmıştım ya; bal gibi sarhoş sanmıştı gözleriniz de gözlerim inatlaşmamış... fal gibi bakmıştı yüzünüze yıldız yıldız/ haz’dan beş köşe. bir ara içeri girmiştim ve "aman değmeyin bayan!" demişti fırçasından damlayan o pembelikle adam; boyadığı duvara bitişik merdivenden gelişinizden ötürü ruhumun en taze uykumun en pembe kalbimin en tomurcuk haliyle çıkarken ben. "bu benim odamın rengi. bu hazanın... bu hüznün... bu şiirin... aşkın rengi bu... yakışmış kahvenize. " demiştim; siz görmemiş... siz duymamıştınız/ oysa gülümsemişti adam fırçası pembe düşler ülkesinde. "değmeyin bayan... sakın değmeyin üstünüz kirlenmesin." bilseydim değerdim döndüğümde gözlerinizin kahveden katrana... bir sıkıntı/ bir pişmanlık/ bir vazgeçiş.../ peki. fırçayı tutan kimdi? hiç bilemedim. ayrılığın rengiydi bu. bu acının. bu gecenin bu en hazin gidişlerin.../ dilim sustu diyemedim; "yakışmamış kahvenize." aşka değmeden geçmiştim. üstümü değil büstümü kirleterek simsiyah gözlerinizle. keşke buna değil öbürüne otursaydık kordon’da onlardan çok var kordon’da şimdi siz... koyu bir yokluk. o kahvenin duvarları artık... pembeyken hem de. JD |
Aklınıza hani şu çok bilindik... armudun sapı, üzümün çöpü gelse...
İnanıyorum ki, siz bilinmedik bir şiire daha imza atarsınız... İşte zekâ bu dur...
USTALIĞINIZA ve SANATINIZA
SAYGIM SEVGİM HER DAİM