VE ŞİMDİ EYLÜL
Eylül
Duvağı kanlı bir gelindir şimdi Yazgısı anaların gözyaşında meçhul bir hayat Fırtınasını sırtlayıp öfkeye yürüyen bir dağın söz vermişliği ölüme Gidip de dönmeyen bir gurbetin başında Selvi yeşili yellerin estiği gün batımları. Gözlerinde tunç rengi bir özlemle hep Şiir’i tutsak dokunuşları öksüz Tellerinde ağıtsı yalnızlıkların biriktiği Türküsü yağmalanmış bu saz Voltasında şafakların gezindiği bu direnç Bedrettin’e benzemiyor mu biraz. Sorgulara yürekleriyle yanıt arayanların Güneşi kırgın fidanlığıdır şimdi bu hayat Tavına gelmiş bir demirin yalınayak suyunu araması Çığlığı ak güvercinli uçurumların kanayan yarası Susmadı o tarih, susmayacak Sabri Ferhad’sa Şirin’dir sevdası. Mor damarları hüzünle nakışlanmış bu firari rüzgâr Hain bir namluya inat hayatı savunuyor hâlâ Ve şimdi Eylül, mezarı kayıp yalnızığım benim Gökyüzünden ödünç alınmış bir maviye son bakışım Sofrasında ter ve gözyaşı olan bu harman yeri Dönüşü ertelenmiş bir yoldaki son seferim... Latif Köybaş |