DÖRTLÜKLERno: 1 aşkın meyhanesinde geçti yıllarım bir bir beni burda zapteden ne şeytandır, ne cindir; akşam sabah içersem ben bu haram şarabı dudağının rengine benzettiğim içindir. no: 3 yazgımı sen yazarsın, bedeli bana çıkar, şanssızlıklar hep benden, şans senden yana çıkar; roma’dan geçiyorken dünyanın tüm yolları benimkiler nedense sürekli sana çıkar. no: 4 ummanın ezasını sahilde kuma sorun, dumanın cefasını eriyen muma sorun, aşkın ateş gömleği nice canlar pişirdi dağlar delen ferhat’a, çölde mecnun’a sorun. no: 6 insan bir oyuncak mı kaderin ellerinde? doğmak niye, ölmekse amaç günün birinde? burgaca düşmüş gibi çaresiz boğulmuşum en dik düşüncelerün en derin yerlerinde? no: 7 güzellerin güzelidir benim olan yaradan, biz onunla iç içeyiz softa çıksın aradan. içki içtim, güzel sevdim, bu dünyadan zevk aldım ve bir gün onun katına gideceğim korkmadan. no: 8 yaşam denen bilmece inanılmaz denli güç, kar tanesi gibisin: bugün ‘bir şey’, yarın ‘hiç’; ‘bir şey’lik süresinin değerini iyi bil, ilk kez sever gibi sev, son kez içer gibi iç. no: 11 aşksız geçen saatler ömür sayılmamalı, bu konuda hiçbir şey özür sayılmamalı; insan aşk şarabını ibadetten bilerek günde beş kez içip de asla ayılmamalı. no: 13 yüce tanrım, ne başlattın acımasız bu güzü? bu ne yaprak dökümüdür korkuttu gözümüzü? gazetenin ‘acı haber’ köşesi ağırlaştı, karşımızda her gün yeni rahmetlik bir dost yüzü. no: 14 bir başkadır elbette evrenin mutluluğu, galaksiler bilir bu en derin mutluluğu; biz mademki sadece bir zerreyiz evrende, bizimkisi evrende zerrenin mutluluğu. no: 18 bir yaprak daha düştü takvimin dallarından, bir katar daha kalktı ömrün yıkık garından; kulağımı habire tıkasam da nafile hep o çağrı geliyor dönmezler diyarından. no: 20 rubaidir gerçek şiir, gerçek ilham söylerse, zarafeti yakalarsa, nükteyi tam söylerse; nice şair anlayacak bir gün belki sırrını mezarından çıkıp yine ömer hayyam söylerse. no: 21 bu ses nereden geldi, gecikmiş esinden mi? karşı evdeki çiftin baygın nefesinden mi? nereden geldi acep bu o kadar bildik ses yoksa beni çağıran gençlik bahçesinden mi? no: 25 düşen okun, yanan otun yerinde bir iz kalır, biçimler hep değişse de derinde bir öz kalır; bunca yüzler silinirken belleğin şeridinden en sonunda elbette ki silinmez bir yüz kalır. no: 26 biz şiir göklerinde kanatsız uçanlarız, kendimizi soyunup evrene göçenleriz; kızıl şarap yerine hülyalı kadehlerden sevdalı ruhumuzun kanını içenleriz. no: 30 gün oluyor pencerene güzel bir kuş iniyor, “şarkımı dinle” diyor, “iyice belle” diyor; sen ona uymuyorsun, duymuyorsun, ey cahil, oysa bu kuş insana yalnız bir kez geliyor. no: 31 lale devri resminde kalmış bir bezm-i ezel, elde kâse raks eden mehtap yüzlü bir güzel, gözlerinin sözleri uyarıyor bizleri: “bu dünya düşünülen cennetten daha güzel.” no: 33 uğraşmasın benimle azrail de iblis de, ben sorun çıkartmadım dünya denen mecliste; salt seni, yalnız seni yaşamaktı tek işim içtiğim her yudumda, aldığım her nefeste. no: 34 şair, şiiristan’da kal, boy ölçüşme bulutla, heykelini kendin dikip kendine alkış tutma; asık yüzlü yargıç gelir, ne ün tanır, ne alkış, yücelerle cüceleri o belirler, unutma. no: 36 sen ki yoktun, ben yarattım, seni benle paylaştım, beni benden kıskanırken tuttum senle paylaştım ve sen beni bitirince, ben seni yitirince, gelen zalim yalnızlığı hep gölgemle paylaştım. no: 38 bakışların hindistan’da, kulakların çin’dedir, bin yılların bilinmezi çözümsüz biçimdedir; insanoğlu, oysa senin aradığın hak nuru ne sina’da, ne kâbe’de, kalbinin içindedir. no: 39 o gizemli bahçelere gittim de giremedim, kuş sesleri duydum ama karşılık veremedim; sanki şiir serpelendi göklerin derininden, serpeleyen elleri ben bir türlü göremedim. no. 40 hurda olmuş bu kılıç belki hitit’ten kalmış, belki de darius’tan ya da yezit’ten kalmış, yıllara kafa tutan haline bakılırsa son cenkte öldürülen en son yiğitten kalmış. no: 43 şafak atar, tanyerinin etekleri tutuşur, o kehribar saçlarının ipekleri tutuşur; şafak vakti öpme beni, korkarım ey sevgili, gizemli kovanının petekleri tutuşur. no: 45 bindiğin yat niye battı o namert kaptana sor, dostu dosta kim haklattı müebbet yatana sor; güzelliğin yüzündendir dünyada tüm terslikler senin için kaç kez öldüm hele bir de bana sor. no: 46 çocukken çok isterdim mars’a haber uçurmak, venüs’ü de ay’ı da hep oraya kaçırmak; büyüyünce gördüm ki değişmeyen yazgımmış ömrümü dünya denen bu koğuşta geçirmek. no: 48 çok uzaktan gelmişim, yolum çok uzaklara, gözümde ne mal hırsı, ne saltanat, ne para kahvesini içmeye uğradığım dünyada ben oldum ağırlanan en varlıklı fukara. |
yureginize saglik,
tebrikler,