ZAFERiN BEDELiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Olay gerçek olup Mersin Erdemli’nin Çukurkuyu yaylasında 1930’lu yıllarda yaşanmıştır.
Biraz düşünceliydim gelirken bugün işten;
Neler vardı zihnimde, geleceğe geçmişten; İbretlik hatıralar, altın kadar kıymetli, Dedemden dinlemiştim, şöyle derdi rahmetli: “Bir öküzümüz vardı “Sarı Oğlan” adında; Tarlamıza koşardık –ki traktör tadında- Hilal boynuzlarını kıskanırdı gökte ay; Yaylanın sultanıydı, koyaklar ona saray! Harman işi bitince, gönlünce yayılırdı, Sarı Oğlan, dağların uzmanı sayılırdı. Akşama dek dolaşır, sonra gelirdi eve, Uysaldı, efendiydi, hep hazırdı göreve. Yayılmaya çıkmıştı, bir gün gelmedi geri, Gece gündüz aradık, komadık hiçbir yeri. Bozyüksek tepesinden, Karagüney Dağı’ndan, Göller’in kayasından, Ballıkır otlağından; Aradıkça aradık, ne bir haber, ne bir iz; Ümitler tükendikçe adeta tükendik biz! Deliktaş mevkiinde umutsuzca gezerken, Uçurumun dibinde, bir ayak sesi derken; Baktım ki Sarı Oğlan, boynuzları kayada, Karnı açlıktan çökmüş, bekliyordu orada, Adı ile seslendim, kaldırınca başını, Gördüm gebermiş kurdun kuruyan pis leşini! Zavallıda kalmamış, zerre desen, fer diye; Üç gün kıstırmış kurdu, “bırakırsam yer” diye! ” Tedbirli yaşamak mı, örnek burada, buyur; Hasmı kuvvetli olan, bir gözü açık uyur! Can derdine düşenler, kan akıtır ter diye; İşte ben buna derim, “hakiki zafer” diye! Halil Gülşen |