aynıyla vakiküçük göller gibi uykusuz bir sisin içinde biriken su gözlerimiz şimdi uçurumlardan düşen rüzgarların halinde yosunun kokusundan kendini sakınıyor güneş susuyor rengi sabaha avluda kıyam ettiğimiz gün alnına koyunca ellerimi iki güvercin dudağının çocukluğumun dizlerini hatırladım kesik kesik kırılan elvan gazozu şişesini suya tuttum kanımı aldı başını gitti benden sevi öyle böyle büyüdüm işte hangi denizlerden inciler çıkartır mercan avcıları bilinmez ki nasıl sundurmada kuruyan süngerler hasretinden kavrulur denizlerimde bakınca gözlerine tanıdıklarından geçip gider Tanrı ona her ölümlü yalvaçtır dilinden emdiğim sözcükler verirsin bana o an mesafeler süzülür içimde adam bir avluda durur dört yanı taş ve ranzada demir kiri içine düştüğüm pusu ‘’ kadınımın gözleri ‘’ |
dili mahpus bir kadın avluda durur
dört yanı batık acılarını kaşıyan dem
ölesiye suskun ve puslu uykusu
aklı paslı tahtından inmez neden
erkeğinin gözünde kurduğu pusu...
yüreğin dert görmesin aynam .. gözler ve bakışlar söz konusu olunca içine düşüyorum kurulan her pusunun...sen hep yaz biz içine düşelim...:) nasıl olsa bir bakış çeker çıkarır düşülen her pusudan..:)