Tende Uçurum Yanıkları I
Asi bir çocuktum
Şafağın sökmesiyle oyunların başladığını sanardım Tan yeri ağarınca avuçlarıma haylazlığımı eğerdim adımlarıma Yaşımı bilmezken parmaklarım,zamanın çatlağını öğrendim Kirlenerek büyüdü ciğerlerim… Türlü türlü yaslara uçuyorum Yenik serçelerden ateş artığı sözcükler düşüyorum Zulam da çelikten intihar yürekli cehennem duruyorken Çiseliyor bahçemi bir hal vuslata dair Nefesini sürüyor çatlak cümlelerden başkaldıran ürperme Sessizliğim dökülürken kentin şahbazlığına Paydos zamanların varlığında mubah olur eşkıya salınımlar… Sibirya dağlarından tene değse de Alev alev hasret varken başımda üşütmez ayaz Tetiğe dokunur titrek elleri geçmişin Yansıyınca her giden Tende uçurum yanıklarıyla Acılanır hikâyem Kirlenir gözyaşım,lacivert asılınca kirpiklerime gece… Bir ürpertinin çırılçıplak teninde Yalın ayak bir çocuk dolaşır Dirsekleri yara g/izi Gözleri düş mavisi Dokunulmamış hikâyelere doğru koştukça Ve Şefkatli ellerde büyüme sancısı çekerken Gözleriyle gülümserdi umuru Ben kayb/olurdum aniden… Şimdi som altın Dilimde ballanan veda Kederimde selsebile nehirler Nakşında dağlarımın ayaz yakanları Nasıl da üşütür firari dileklerim ahları… Ömür bu bilirim son nefeste küllenir acziyetim Gök gürler yağmurlanırım Ayrılık belası ölüler taşır Kendime dönerim özümün yüzleşmesiyle Fikrime mezarlar eşildikçe Kırık bir tebessümün inançsızlığında Kör bakıyorum herşeye… Ahu zarım yankılanırken uçurum diplerinde Bir şehir düş(l)erdi yıldızlar Gözdağı verip ertelenen adımlara Vuslata sözlü düşlerimin katiliyim namussuz ihanetler göreli… 13102009 |
Güzel ve anlamlı dizeleri saygıyla kutluyorum