Suskunluğun Ağır NöbetiSuskunluğun ağır nöbeti Kaldırımlarda taşınan Bir karanfile konan özlemlerin şafağında Unuttuğum yeşil dudaklı bahar Ne zaman başladı yorgunluğum Ölümbaz tutkuların eklentisi sevdalar Yorgun geceye oturmuş bekliyor uykular Hiç bitmeyecek kâbuslarını arıtırken rüyalar Rüzgâra tokadını vurur yağmurlar Sen hangi sahile bıraktın gönlünün ayakkabılarını Bir masal kahramanına mı kaptırdın gülüşlerini Kaprislerin kaynağını nereden alır yokuşların Düzlüğünde dağların kuşağını bağlar susuşların Bir vadi dibinde anaforuna ağlayan ırmağım Yetim kalmış silahına göz kulak olan Yara almış gençliğim Mirasyedi hüzünlerde çıplak kalan yüreğim Seni bekliyor durgun sularda gölgem Bari geceye tükürsün akşamlar gidişler yarım kalsın Serçeye ait kanatlarını gökyüzünde unutmuş Kırlangıç kadar ürkek bir o kadar cesur Mağrur yalnızlığım Yenilgilerle kuşanmış demirden kalelerim Hücrelerinde karıncaların yuva yaptığı Tepkisiz bırakılan öfkem Yeniden vurdum kuşları sapan taşıyla Yaşatmak için korkusuzca aşkımı Körebe oynuyorum yenik bulvarlarında sevdanın Sönük umudum yanardağ tedirginliğiyle uyanırken Balyozu hazır bekliyor inmek için başıma ayrılığın Eli pusatta gözü pusuda tetik düşerken namlusundan Hayata merhaba desin güneşin Deli dalgalar döverken sahilleri denizin göğsünü kanatır Ay batarken sessiz ve duyarsız Sökün bulutları semadan Gökyüzü biraz yalnız kalsın Acıysa elindeki koz Bırak ölüm kanasın hasretin çığ olan karasında Tuzu eksik kalsın kangren olan sevda yarasında Vakit geçmiş güneş batmış Günaydın akşam olurken not düşen kara bahtım Rüyası belli sonu belli vuslat hayallerim Hoşça kal sevgilim yüreğim sana emanet İyi bak gözlerime Bu son bakışıdır kanayan aşkımın gözlerine Bu veda elimi son kez batırışıdır kalbime bal sözlerine Bir aşkı yetim bıraktık Gidişlere baki kalan gururlar yüzünden Şimdi övünebilirsin kendinle Ayrılığın hayalinden korkarken gerçeğiyle tanıştık 25.02.2007 Hüseyin Özbay | |