GARABET
Zürafa dallardan geçinir rahatça,
Yaşamak için ayaklar altında karınca. Serçe delik arar atmacayı görünce, Uçar yükselir kara kartal keyfince. Düşer incinir tavşan, kurşunu yiyince. Farenin sonu gelir, kapana sürtününce… Kâh kediden kaçar pısırık köpek, Kâh katıp kovalar çıktığın yere dek. Eşit olan nedir anlamadım doğrusu? Artar beynimin düşündükçe kaygısı. Ne günahı var sanki? Kör doğar anasından, Alı yeşili görmeden neye yarar duysa ki? Dilsiz yaratılır, Bir yudum su diyemez, Tutulsa bir tuzağa ağlar feryat edemez. Niye gelir bu cihana bir bilene sormalı? Kolsuz doğar anasından veya bacağı noksan, Hani eşit yaratırdı yaratan ? Ne suçu var beş yaşında bir çocuk, Felç olur gezer kucak kucak? Kıt aklım bunları nasıl alacak? Almayacak! Zorlarsam şüphe altında kalacak. Sanırım bir daha karışacak. Dağıtılır herkese türlü meziyet Ya da eziyet, Çok geniş bir yelpazede, Birer sepet. Kimine koca orman, Kimine tek bir ağaç. Kimine taht, taç. Kimine baht, baç. Kimine hilal, kimine haç… Tanrım! Çıldırmak gelir düşündükçe seni, Anlamak mümkün değil en basit hikmetini… Verirsin malı mülkü, gözümüz onda, Adamın şeyinde devamlı sonda… Kiminin önünde lahmacun, dürüm, Kiminin kolunda devamlı serum… Sepeti değiştirmek değilse elde, Rıza göster payına, Kaderim de, Oyna şu ince telde. İnanırım aklım ermese de; Herkes eşit Tanrı indinde. Hem ne çıkar olsa fakir? Ne çıkar olsa sakat? Fani değil mi hayat? Şu kainatta, altımızdaki yerde, Yarattığın her şeyde, Ne zevktir, seni aramak, Seni duymak, her türlü hikmetinde. Düşünürüm, düşündükçe çıkar harım. Yanarım, artar narım. Descartes gibi, ben de varım. |
Hürmetle öpüyorum mübarek ellerinizden.