BU NASIL BİR VEDAYDIAh çeker yaşlı gözler, çömelmiş duldalarda; Rüzgarın ince teli hışırdıyor dallarda... Nereye sürgün gitti, benim bayramlık gönlüm ; Kapı eşiklerinde nöbet tutmakta ölüm!... Nereye sakladılar, utancımı, arımı ? Sarıya boyamışlar bütün duvarlarımı. Bunların cevabı yok, ne Maçin’de, ne Çin’de, Bir kördüğüm olurken soru soru içinde! Annemin dizlerinde biterken gül uykusu, Neydi o gençliğime kurulan büyük pusu? Kirpiğimin ucundan, uçuşur ince karlar ; En kızgın ateşlerde taze sürgün yakarlar!... Dağlarımızda yokmuş, tek kuzu meleyecek ; Bundan böyle demek ki, hiç bahar gelmeyecek!... Mayınlar döşemişler açık denizlerime ; Saçmalıyorum anne, kül serpsen gözlerime! Dağlar dumanmış anne, bu bayram da gelmesem; Bilmem ki duyar mısın "Yanık Kerem !" ünlesem? Güller de açmıyormuş, dallara küsmüş gonca; Kaç bayram yaşadık biz, sen’le ömür boyunca? Şu dünya dedikleri, kırık-dökük salıncak ; Bir yer bulamıyorum başımı yaslayacak! Bu kuşta nerden geldi ? Yanık yanık ötüyor! Gül uykusu zamanlar gözlerimde tütüyor... Çöreklendin düşüme, bilmem sen kimsin, nesin ? İçimin ağırlığı taşınmıyor bilesin! Bekle bir gün gelirim kar düşmeden dağlara; Ne de olsa bayramdır; düşsem de uzaklara. Kulağımı çınlatan hangi sesti, sedaydı; Hiç vuslatı olmayan, bu nasıl bir vedaydı? Ya uzat ellerini öpeyim anneciğim ; Patlasam kazan gibi ! Bel ki ferahlar içim ... Hayrettin YAZICI |