lacivertkaç çocuk maviye ve yeşile baktı gözlerinde el salladı içinde kırmızı ruganlı fahişe oldun gülüşün resmini çizemedin kurumuş bahçelere uçurtmaya verdin düşleri hiç bilmediğin sokaklardan geçtin lili marlen duruyordu lambanın altında nesnelerin sahneye indi çoğul kelebeklerin güneşi açtırdın eteklerinde sonra düşürdün uçurumdan hüzünlü iğnelerin tenine sonsuzluğu dikti bazen eylüldü yüzün her akşam gün uçurdun tesbih ucundan gün kondurdun yeniden tellerdeki kuşlarla ah değirmenler nani’m dedin hatıraları öğüten zamandı çekip gidemedin seranderlerin altına patikada yürüyen çocuk büyüdü çalkantılı denizin yakamozu ayazın vurduğu karayemiş huzursuz bulut gökyüzünde hummalı hastalık yapraklara serili gözkapakları zamansız duraksamış dünyanın şaşkın insanı tabutun içindeki göktaşı çığlık –çığlığa kalbindeki yansıma mah ile söyleşen toprak su ve ateş gitme uzaklara deli kız gökyüzündeki kuşların dansını gözetler bir ağacın tekliği birazdan söndürür mumlarını kent sessiz mezarda uyursun haberci kuşlar bildirir bulutlara telgrafın tellerinde hanımeli kokularını Uyumazsın yağmurda boncuk sıraladın yıldıza kirpiğini tuz kuruttu rüzgâra verdin kendini uzun bir yolda kar yağdı hafifçe beyaz tül içinde kalabalıkları görmedin söz düşmedi tek kelime sessizlik sığınağında şiir doğurdun Aysu |