FATİH AT PAZARI (5)
-2-
İki-At-Koşulu Payton At Pazarı’na girdi. Kolacı-Ütücü-Çamaşırcı Terzi Mahsun’un Dükkanının önünde durdu. Paytonun İçinden Kaya ve Dadı-Ana ile Kollu büyük bir Sepet dışarı çıkardı. Dükkan Kapısının önüne kadar taşıdılarbu SEpeti. İki Gün önce bu Terzi Mahsun; Bayramlıklarını giymiş, Şen-Berber-Ali’de traş olmuş, Saç kestirmiş, Siyamlı SULTAN Kedi’sinin uyuduğu Sepetteki Koyun Postu’nu defalarca "Kokusu sinsin" diye üstüne sürerek Hor-Hor’daki Yeşil Konağın Yolunu tutmuştu. Kapıyı açtılar, içeri aldılar onu, birde Taze Kahve; "- Kaybolan Kedinizi bulan benim!" deyince de bir İkram-bir Muhabbet-bir rağbet, görmeliydiniz! ama... Konağın biricik Kızı Nafize Hanım’ı görememiş. Dükkanın Adresini verip; "- Gelin, kendiniz Kedinizi alın" demişti. Kapalı Çarşı Sarraf’larından Mısırlı Altun-i Zade Asaf Paşa Mahdumlarından Abdül Kadir Bey’in Kahyası ve Ana ölünce Dadı-Ana olan Pakize Hanım taşıdıkları Sepetin Kapağını açınca miyavlıyarak üç Siyamlı Kedi Yavrusu fırladı dışarıya. İçeride, Sepetinde uyuyan Siyamlı SULTAN’ın Kulakları Kapı Yönüne dikildi. Titriyordu "Tel gibi" Bıyıkları. "- Miyav" yerine Kısa bir "- Mi" dedi. Atlıyarak Sepetinden Kapıyı gösterdi. Terzi Mahsun biliyordu bu Hikayenin Sonunu. Cesaretle gitti-açtı Kapıyı. İçeri dalan Üç-Kedi-Yavrusu sarmaş-dolaş oldu Ana Siyamlı SULTAN’la. Koklaşıp-koştular, oynayıp-coştular. Ana şefkatle yaladı, Yavrularını. Bir de 300’lük Terzi Masasına kondu, "Buldu-Parası". Mahsun teşekkür etti, dokunmadı ama. Nasılsa Karpuzcu İsmailin idi bu Para. "- Haydi gidelim Evimize!" diye İki Kollu Büyük Sepetin Kapağını tekrar açtılar. koydular Yavruları içeri, Siyamlı SULTAN’a baktılar. Ama Siyamlı SULTAN hiç Yerinden kıpırdamadı. Mahsuna durup-baktı. "- Gir SULTAN’ım İçeri" der gibi Mahsun yumdu Gözlerini, Başını iki-yana salladı. Ağlıyordu. Yüzünü öne eğip İşaret Parmağı ile Göz Yaşlarını sildi; "- Haydi bakalım" diye Sepeti gösterdi, "- Evli Evine!" Oralı olmayan SULTAN, Yavruların Feryatlarına bile aldırmadan geri döndü ve kendi Sepetine gitti, oturdu ve Ziyaretçilerin gitmesini bekledi. Tüm yalvar-yakar, Söz-İkramlar yaramayınca, kalktı Dadı-Ana ve Kahya; "- Haydi bir dahaki Sefere" "- İnşallah" deyip-çekip.gittiler. Konağa gelene kadar da konuştu Kahya, Dadı-Ana’yla. "- Bey Efendi’ye Durumu bildirmemiz gerek" Konağın biricik Kızı Nafize buna çoktan rağzıydı. Baba, Hanım’ı üç Ay önce ölmiş, perişan. Birde Siyamlı SULTAN Kedisinin Kaygı’sı... Çok severdi SULTAN’ı, belki Hanımı kadar Abdül Kadir Bey. Vaktin bir Zamanında Safranbolu’da Çoban Salih Oğlu Kadri diye küçük bir Çocuk varmış. Bu Çocuk 4 Yaşında iken çok güzel Kaval çalarmış. Sürülerini bir Gün Su’larken Çeşme Başında Kaval çalarken Mola veren Dar-ül Bedayi, bugünkü Konservatuar Müdürü’ne yakalanmış. Avni Latif Bey hayran kalmış bu Çocuğun Kaval çalışına; "Oğlun bir Dahi’dir!" demiş Babasına ve İznini istemiş. Para-Vaad karşılığı alınmış Rıza, birde Noterden Mühürlü Varaka. Böylece İstanbul’a gelmiş Çocuk, çabuk öğrenmiş Okuma-Yazma, Nota-Keman-Piyano derken, Mezun olmuş 16 Yaşında., Körolası Pendik-Hatdarpaşa-Şimendüfer’i, almış mı Keskin Virajı hızla? Kapanmışmı Biyalı-Çelik-Komparuman Kapısı "Bıçak-Gibi" Ağız’la Dahi’nin Sağ El’inin Parmaklarına? Vurmuş-kırmış çok Yerden. "Alçı-Ameliyat-Tedavi" derken, geriye "Kaval-Keman-Piyano" çalamaya sağ Elde Üç Parmak kalmış. Askere de alınmamış eksik Parmaklaı yüzünden, "Sakat" diye. Bu İki-Parmak eksik El’e; "Türkçe gibi yalın. Ahenkli, Duyarlı ve Zengin bir Dil" i katmış. Anadolu’ya, Doğa’ya, İnsanlara Besteler yapmış, çaldırtıp-dinletirmiş 19 Yaşında. Kapalı Çarşıda Sarraf, Mısırlı Altun-i Zade Asaf Paşa Mahtumlarından Abdül Bekir Bey, Kızı Hayriye Hanım ile hayranıymış bu "Üç-Parmak-Kadri Bey’in" Bestelerine. Birde Hikayesini öğrenince bu Konak Kızı Kara Sevda’ya tutulmuş mu? Yeme-İçme’den kesilip, Bestelerini dinler, ağlarmış. Uzatmayalım; Gider-alır Onu Safranbolu’dan Abdül Bekir Bey Efendi, evlendirir Kızıyla, Kapalı Çarşı’ya Sarraf ve Hor-Hor’daki Yeşil Konağa da "Bey Efendi" yapar. İşte, sonradan "Abdül Kadir Bey Efendi" olan "Üç-Parmak-Kadri Bey’in Hikayesi böyledir. Sıcak bir Yaz Akşamı, Mısır-Akik-Taşı’ndan Örme ve "Dantel-gibi-Oymalı" Dillere-Destan Fıskıyeli Çeşme ve Padişah Abdül Aziz’in bile kıskancından daha büyüğünü yaptırdığı, "Kırmızı Balıklı Mermer Havuz" başında Yemek yerken Konuyu Bey Efendiye açtılar; İlk sorduğu; "- Kaç Para verdiniz?" oldu. "- Ama Baba, SULTAN anlamazki Para’dan!" "- Doğru! Peki neden Annenin Ölü Yatağında doğurdu?" "- Üzüntüsündendir." "- Hayır, onu çok sevdiğinden, belki." dedi Baba. "- Bak sen gittin, üç Yavru veriyorum sana!" "- Peki, neden kaçar? Niçin geri gelmez ki?" "- Ah, onu bir-bile-bilsem!" "- Ben gitsem, kandırırım onu." "Kahya ve Ana-Dadı Korosu" hep-bir-Ağızdan; "- Hayır!" "- Neden?" Nafize Hanım bu Soruyu Baba’ya sormuştu.Düşündü ve Yarım Ağızla; "- Olur." dedi Baba. "- Ama, bende geleceğim, göreceğim SULTAN’ımı!" İki-At-Koşulu kapalı Payton At Pazarı’na girdi. Arabayı Kahya sürüyordu, Dadı-Ana yoktu bu Sefer. Baba-Kız ve karşı Koltukta Büyük Sepette üç-Kedi-Yavrusu. Girince At Pazarı’na Herşey Normal idi. Bu Araba Yılda 2-3 defa Sağ Koldaki Marangoz Rüstem’in Dükkanına Tamire gelirdi . Ama Araba büyük Çınarın solundan sapıp ve Kahya; "- Bırrr!" deyip Kolacı-Çamaşırcı-Ütücü Terzi Mahsun’un Dükkanı Önünde durunca herşey değişiverdi. Herkes Elindeki İşi bırakıp, Arabanın etrafını sarmaya başladı. Demekki, Karpuzcu İsmail’in Traş olurken Berbere anlattığı Hikaye Doğruydu. Bir de Abdül Kadir Bey Efendi, biricik Kızı ile Payton’dan inince, Meraklı Halkası daha da daraldı. "- Selamın Aleyküm." "- Aleyküm Selam." dedi Kahya Dizginleri toplayıp Payton’un yanlarındaki Kıristal-Camlı-Sarı-Pirinç Fenerlerden birine bağladı ve El Frenini çekti-indi. Marangoz Muhsin usta da gelmişti; "- Hayır ola Musa" diye Elini sıktı. O, arabanın öte Yakasındaki Bey Efendiyi ve Kızını Başucu ile göstererek; "- Hayır sizlerle ola!" diye cevap verdi. Rüstem Usta, Elini Kalbinin Üstüne koyarak; "- Hoşgeldiniz Abdül Kadir Bey, Nafize Hanım" diye selamlayarak, öne eğildi. "- Hoş Bulduk, Rüstem Usta." "- Gel Rüstem, bir El At da çıkaralım beraber şu Sepeti Payton’dan" Baba-Kız-Kol Kola Arabanın yanında duruyorlardı. O Ara açıldı Dükkanın Kapısı. Kolunda "İğne Yastığı" takılı, Boynunda Mezura, Bağrı-açık terzi Mahsun göründü. O An, ne-olduysa-oldu! ; " Herkes, ama Herkes dona-kaldı. Zaman bile, kas-katı-kesilip durdu birden-bire! Mermerleşti. Taş Kesildi tüm Alem, adeta Massallardaki gibi! Nafize Hanım, Yavrular, Siyamlı SULTAN ve Terzi Mahsun dışında... Onlar canlıydılar. Sanki, Yer Çekimi İlletinden kurtulmuş, Birbirlerine-doğru-uçan Tüyler gibi. yavaaaş-yavaaaş, uzuuun-esneeek Hareketlerle sünüyor-dalgalanıyordu. Saniyeler, Saliseleri bölmüş, ve bu esnek Zamanın Mikro Karelerinde de, Boşlukta uçup-Dans edip-döndüler, Havada Uuuzun Kolları birbirine açılmış bir şekilde... Yüzlerinde Mutlu Gülümsemeler... SULTAN Yavruları ve Nafize Hanım Kedileri ile birbirlerine koşarak, haşır-neşir kucakladılar, birbirlerine sarıldılar-sevdiler, Filimlerdeki gibi..." Meydan tekrar uyandı. Görmeliydiniz bu Dörtlü’ nün Sevincini!. Ya Terzi Mahsun Efendi? Bey Efendi’nin önünde kazık-gibi-çakılı-kaldı. El-Öpmek istedi. öne atıldı; "- Hoş Geldiniz Bey Efendi" "- Hoppala Mahsun Abi! Buda nerden çıktı Biradar? Böyle bir şey yok ki Senaryoda !" Bey Efendi Elini vermedi, tabi. Eğilen Baş’a dokunmakla yetindi. "- Terzi Mahsun sensin demek!" "- Evet." Başı öne eğik ve Gözleri "Yerde Kedi’leriyle oynıyan" Nafize Hanım’a takıldı. Baş Örtüsü aralıktı... "Hilal Kaşlı, Bal Gözlü, Elma Yanaklı, Kiraz Dudaklı bu Dünya Güzelinin Yüzünü gördü. Birde Gülümseme! Yandı-bitti-yıkıldı, kaldıramadı birdaha bu Çaresiz Başını. "- Oğlum Mahsun dikilsene, Ayıp oluyo!" diyen Marangoz Muhsin’in Sesi idi. "- Olur Ağam, buyurun Bey Efendi! " diye Kendi Terzi Dükkanını gösterdi. "- Ora Dar’dır, Bey Efendi. Lütfeder iseniz bize buyrun!" "- Gönüller Bol olsun, Rüstem Usta!" Bu Cevap Nafize Hanım’ı da Mutlu etmişti. En önde Bey Efendi, arkada Kızı, SULTAN Kucağında, 3 Yavru peşinde ve en arkada Terzi Mahsun Dükkana yürüdüler.Kapı kapandı. "- Dur!" dedi Kahya, Rüstem’e "- Orası dar’dır." Rüstem ses çıkarmadı, anladı. Hiç Kimse, ama hiç Kimse konuşmadı Dükkanda. Singer Dikiş Makinası’nın yanında oturan Bey Efendi’nin El Tıkrtısı, karşıdakı Sandalyelerde yan-yana Nafize Hanım ve Terzi Mahsun, Yavrularıyla oynayan SULTAN’ı seyrettiler. Bir süre oturdular-sustular; "- Haydi bize Müsade!" deyip, Kedi Yavrularını Sepete koyup-Kalkıp gittiler, SULTAN’sız, tabi Bu Ziyaretler bir-Çok-Kere tekrarlanacaktır. Nafize Hanım yemeden-içmeden kesilecek, ve SULTAN kımıldamayacaktır yerli-yerinden! "SULTAN’ı başka türlü Konağa getiremiyeceğini bilen" Abdül Kadir Bey Efendi Birgün yalnız gelecektir At Pazarı’na Paytonuyla; "- Haydi kalk gidelim Damat!" Diyecektir. "- Bir Eve-bir Cenaze yeter!"" |