BEYOĞLU’NDA (14)
Gün batımı,
Uzaklaşırken Galata Kulesi’nin eteklerinden; Akşamın Kasvetli ve dayanılmaz Karanlığı, Hızla çıkagelir Tünel’den. Ve dikilir İstiklal Caddesi’nin başucuna. Anılar kaybolur, Duman altı sokaklarda. Umutlar, Donakalırlar loş köşe başlarında. Son tramvay da Geçerken Odakule’nin önünden, Kimse duyamaz; Haçopulos Pasajı’nın Unutulmuşluk feryatlarını. Ne acıdır ki Bilen-tanıyan da yoktur, Gecenin geçen bu son tramvayını., Bir dağılmışlığı yaşar Galatasaray Meydanı. Çoktan Alkol komasına girip Kendinden geçmiştir, Çiçek Pasajı. Bitip gitmiştir, Atlas Sineması. Yorgun İnci Pastahanesi ile Yaslanırlar Ağa Camii’ne. Yerinde yeller esiyor şimdi, Nerededir Lale Sineması. Kaderi belli, Figürandır artık Fitaş Sineması. Fransız Konsolosluğu’nun önünde Ne terk ettiğim Rum kızı var, Ne de beklediğim, aklımı başımdan alan Çerkez kız gibi yar. Günah kedisi olmuşum, Boğazlıyor duygular. Kuvvetli kollarıyla sarıp Bir banka oturtur beni Taksim Meydanı. “Bırak” der şiirlerini. Kes artık Uçan balon yaşamın ipini. Çaresizce Gözüme kestirdiğim bir bankta Kedi gibi kıvrılıp, Uyurum. Gecenin geç saatleri, Baş ucumda söyler ninnilerini. Taksim Meydanı’nın, Misafiriyim bu gece. Renksiz, desensiz, Kabuslarla karışık rüyalar, Alıp götürürler beni Bilinmeyen o meçhule… |