ÖLÜM KAMPINDAKİ ISSIZ GÖZLER
Güllerin kızıllığına bir gökyüzü ürküntüsü çökmüş gördün mü
Saklı kalan her sevdayı yanık et kokusu sarmış Derin mavi gözlerin demir parmaklıkların soğukluğunca küstürdü içimdeki zamanı Küllenmiş bir uzaklığın sahil meltemidir şimdi saman sarısı saçlarınla gelen Hiç sıkılmazdın tırnaklarını yemekten Ve saatlerce aynada kendini seyretmekten Senden daha çok gurbet beklerken gözlerim Daha çok izlemişimdir bükülen sokakların ağır aksak yürüyen son ayyaşlarını Düş yollara diye haykırsa sana hiç bilmediğin kimseler Sesler kadar eskimeden gelirmiydin Gelirmiydin suç kuyusu ömrümün günahlarla sarartılmış taşlarını saymaya Sırrı kadim bilmece toprağımı kazarmıydın Bizi anarmıydın pamuk gibi tarihimize dokununca Bir kuş tüyü olsan uçar gidersin Bu iklimin hoyrat havasına direnemez senin narinliğin Kibritlerle sınanamaz talihin Kısa çöpün uzundan hakkını alacağını bilirsin Ne ürkünçtür bazen seninle aynı düşün ortaklığı Kudurmuş denizlerin tuzunda, avuç içinde erir gidersin Kimseler bilmez senin safran dallarına tutunmuş akça ellerini İçinde hep huysuz bir çocuğu konuk eden devasa yüreğini sonra Kırılan bardakların gürültüsüne inat susmayan kemanının sesini Kimseler bilmez Seni benden başka birinin bilmediğini SARP ÖZDEMİR |