28
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1328
Okunma

bakmayın yeşil yeşil göz süzdüğüne denizin
ve bu sıcakta ılık esen imbata n’olur...
artık yorgun ruhlar asmayın!
bakmayın...
gece yarısına kadar mecbur şu otobüsler
bu feribot mecbur ağzına dek.../ karşıyaka-göztepe;
taşı babam taşı/ babadan-atadan kalma
yüzlerce huy/ ve binlerce karakter
sıcak boyoz/ katı yumurta pişmeye mecbur
mecbur.../ çocuğun ihtiyacı var/ onlar;
dama benzer evlerinde
inanır mısınız?../ tam on kişiler.
şu karşıki dağlar mecbur tarihi sinesinde tutmaya
yutmaya mecbur bu deniz/ fısıldanan onca sırrı
kendine kıyısı olan balıkçı lokantalarında...
kirli elleri mahkum/ balık tutacak.../ zira
evde çoluk çocuk zeytin-ekmek bekler;
niye mi?
ona bir kere "sen balıkçı olacaksın" demiş bir yol
çok bilmiş kader.
bakmayın/ bir sevda var yüreğimde
ağır mı ağır.../ şehrime utancım büyük de
bu şehir çaresine felaket sağır/ bekledi...
hem hâlâ yok bekler... / bitmedi ki içinde ümit
yâr çıkıp da gelecek;
kocaman gövdesinin içinde birikmiş tonla keder.
yani.../ mecbur bu şehir gık demeden taşımaya
olmasa/ vallahi ha çöktü ha çöker!
bakmayın/ şu modası geçmez şarkılar
bu parlaklığı üzer
güze boyar yaz gecelerinin yüzünü o gam güfteler
hem bu şehrin masum ışıklarından utanır
benim gibi günahkarların gözlerindeki fer/ ve
an gelir ki bir balığın ferli sırtından kayıverir
yüzyıllar boyunca demlenmiş bütün kederler
bakmayın...
n’olur siz bu şehrin kusuruna bakmayın
o/ tarihten silinmek için epeydir
bir kadının bağrından kopacak şu zayıf çığlığı bekler.
JD