ardımda bıraktığım bütün kapılardan sıyrılıp da geldim, kapına; /yanı başına... açım demedim, susuzum demedim ayağım çıplak, omuzum açık demedim; ardımda göğe saf bağlamış ekinler ve tomuru hüzzam meyveler bıraktım. neleri yaktım bir çırpıda çalgı çağanak; gökyüzü bakırdan entarisini çekmiş, ölülerin azat ettiği yer ıpıslak… geleceğimi düşünmediğini düşünerek, bütün özlemleri bir özleme bağladım. evet, süründüm belki de yüzüstü mahremimde kadife bir gül ve dilimde sadakatime dair elestü ama geldim... sana geldim. dizlerime depremleri sardım da geldim. ‘evet şâhidim!’
uçsuz bucaksız çayırlar bağışladım, tarla kuşlarının kırılgan kanatlarına; gagalarına bir dirhem ‘amin’ bıraktım, tebessümler zimmetlediğim diyarına ‘humar bakışlarım yorgun’ demedim, solgun yüzümü esirgemedim geldim. hangi rüzgâra astım âhlarımı bilmiyorum, kirlenmiş yakam kimin avuçlarında ensemden tutan kimdir bilemiyorum ama geldim, üşüsem de geldim. çatlamış dudaklarımda ateşten sarı yük ve titreyen ellerimde süreğen bir aşk menziline yakın ağzı köpük köpük ama geldim.. sana geldim. saçlarına dokunmama edebimle /adabımla simsiyâh bir geceyi yardım da geldim. ‘evet şâhidim!’
kar bulutlarını çektiğim göğsümle bembeyaz çizgiler çizdim, beni sana taşıyan dağ yamaçlarına yol boyunca usul usul ‘fatiha’ emzirdim, ardıç, incir ve zeytin ağaçlarına turaçlara, kırlangıçlara ve aç kuşlara acımadım geldim. kılcal damarlarım dolu dizgin şahlanan şahdamarım şaşkın kıpkırmızı bir Meryem Tuğu’nun saçaklarında bin yıllık vuslat türküsü ondurmaz bir aşkın öyküsü sadağımda şimşek atlı orduların süvarisiydim /geldim. aklımı bıraktım, ceset yüklü meydanlarda yollara düştüm, /düşkündüm belki ama ezelden ebede aşkın havarisiydim geldim... sana geldim. bütün yaralarımı sardım da geldim. ‘evet şâhidim!’
turuncu bir yağmuru taktım peşime rızkını kesmeden saçlarımın renginin bulandım ve boyandım güzelliğine... gerdanlığına dolandım çocuk saflığımı kıskanırken patikalara tutuşturduğum ayak izim çar-çamurdur demedim geldim koşa koşa sırılsıklam geldim. dünden bugüne milâdım, gündüzün bütün takvim yapraklarına geceçiçeklerinin utangaçlığını bezedim. küçük küçük notlar bıraktım sabahına, masmavi bir suyu yudumlar gibi... toprağın bağrında sakladıklarını kabartmasına fırsat vermeden geldim. müellif telâşından ve kaygısından ırak /yayan yapıldak ve yine ıpıslak, hiçbir şeyi abartmadan geldim. ...sana geldim. bâkiri olduğum figânları bırakıp da ardımda geldim. ‘evet şâhidim!’
balmumu inatlarımı bir kenara bırakıp, yanardağ ifrâzı hasretini yüklendim; dizkıran secdelerim pırıl pırıl ve alfâbemde epeski kıyamlar... /geldim. bir cum’a gününü daha kutsarken mahşer düğümlü peyâmlar çırılçıplak; gözlerimdeki günâhı kovmadan geldim. ezberbozan koyaklarda kaçak /huzurunda uysal bir çocuk olan/ sarı nergislerle yıkanıp da geldim. gelincik ve papatya tarlalarından geçtim sana ulaşabilmenin umuduyla, nefsin deryâsında nefesindeydim. sağ elin sol elimde sana... sana geldim. /aşkın en ağır kefesindeydim. ruhumu ruhuna düğümledim. aşkına sarıldım aşkı visâle sardım da geldim. ‘evet şâhidim!’
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
o garibliğe koca kainat girer de..
bir hardal tanesi ilgi girmez
ve şiir doğar ha doğar..
hep yaşlanır mı şiirler..
eskimeyene doğru
gönlün tan yerini
ağarttı şiiriniz
tebrik teşekkür saygı ve selamlarımla