SON SESSİZ GECE
- Doğu illerimizin bir mezrasında görev yaparken, yarı yıl tatil dolayısıyla, sılasına ve sevdiklerine kavuşmak üzere bir gece yarısı hazırlık yapan saygıdeğer bir bayan öğretmenimizin hatırası önünde saygıyla eğilirken…
Umutlar, bu karlarda tükendi… … ….. Ne ney, ne de kaval sesi var. İtler bile ulumuyor… Korkutuyor beni bu sessiz gece… … Ümitlerimi denk ettim, üç-beş giysilerim ve kitaplarımla beraber. Yolculuk var yarına. Sana geleceğim ümitlerimle, nasip olursa… ... Son sessiz geceyi yaşıyorum… … Dışarda amansız bir fırtına… Göz gözü görmüyor. Her yer bembeyaz… … ….. Sen, “karabeyaz” nedir, neye denir, bilemezsin gülüm. Bilemezsin… … Buralarda kar yağar. Fırtınalar olur… Fırtınalı günlerde kar, tipiye döner... Göz gözü görmez olur buralarda böylesi gün ve gecelerde. Ve metrelerce yağan bembeyaz kar, kara bir âlem oluşturur. Ne yana baksan sonsuz bir beyazlık, ne yöne dönsen, sınırsız bir karanlık… … ….. Masamın üstündeki ikinci paket sigaramı da açtım gece yarısı… Bu son paket sigaram ve ona sığınıyor, onunla ısınıyorum… ... Uyuyamıyorum. Belli ki, uyku girmeyecek gözlerime sabaha kadar. Ve yetecek mi bilmiyorum sabaha kadar tek dostum, şu tek paket sigaram? Korkuyorum… ... Öylesi bir gecemdeyim ki, hatıralarla ve sigara dumanlarıyla dolu odam… Neyi neden nasıl ayırırım, bilemiyorum… Raksettikçe sigara dumanlarıyla iç içe hatıralar, sönmüyor sigaram. Birinin yaşaması, diğerine bağlı… Söndüremiyorum… Seni ve sevdiklerimi anıyorum. Ve içtikçe içiyorum… Sana olan tutkumu harmanlıyorum. Sevdiğin sigaradan, seni içer gibi içiyorum… … ….. Buradaki gecelerimin yalnızlığından, hep korkmuşumdur sevdiğim. Burada yaşayanların korktuğundan fazla… ... “Allah’a sığınmışız” derlerdi… Kuldan gelen zulmü bile, Allah’a sığıntıya verirlerdi… Ben de öyle yaptım bu gece. Yaradan’a sığındım… … Boş yere, bir ölüm korkusuyla tanışıyorum… ... Biliyorum ki, ölümü tatmayacak, Azrail’le tanışmayacak kimse yok bir tanem… Ama sana varmadan ölmek, korkutuyor beni. Ayrılık ise, ölümden beter… Ve sen varsın tüm varlığınla yüreğimde. Sen varsın dünyamın her yerinde… Sen varsın ve bende yaşıyorsun. Ne yazık, uzaktasın… … Ulaşmak istiyorum sana tezelden ve sabırsızlıkla. Dakikaları dakikalara ekleyerek, sabahı bekliyorum. Ne yazık, bir uğursuz gecenin koynunda, korkumun karanlığındayım… Uyku girmiyor gözlerime. Zaman geçmiyor. Gece hiç tükenmiyor. Ve elimde sigaram, üstümde yorgan üşüyor… … ….. Burada gecele, her vakit korku, her zaman sorgu doludur. Geceler zalim, geceler meçhule gebe ve ürkek yüreklere her vakit merhametsizdir... ... Geceler imansız, geceler vicdansızdı ama bu kadar sessiz, bu kadar sensiz ve bu kadar kahredici değildi geceler… Geceler onursuzluk, geceler korku ve geceler kahpelik dolu olsa da, dört duvar odalarımın dışındaydı… Tüm uğursuzluklarına karşın, yine de bir soluğu vardı. Gecelerde kaval sesleri vardı… Kaval sesleri it seslerine, kurt sesleri mavzer seslerine karışırdı. ... Dedim ya, cümle uğursuzluk dört duvar odalarının dışında cirit atardı... Kapına çifte sürgüler çeker, bir kaset yerleştirirdin müzik setine, kendi sessizliğini bozardın. Ve kasetlerde, fal tuttuğun şarkılar çalardı. Ve bilirdin ki, belâ senden uzaktaydı… Ama birileri de belâdaydı. Zordaydı…. Sessizliğin meçhullüğü olmazdı böylesi gecelerde… ... ….. Ama bu gece öylesi gecelerden değil… Bu sessiz gece ürkütüyor beni. Dayanamamaktan korkuyorum… … ….. Bugün öğrencilerime; “Allah’a ısmarladık” demiştim. Onlarla sarışmış, onlarla öpüşmüş ve onlarla vedalaşmıştım... ... O anda, nice duygulardaydım bilemezsin… Bugün onlar konuşmamış, sadece bana bakınmakla yetinmişlerdi… Ama çok şey anlatmışlardı… ... Bilirsin ki, konuşmanın yolları var… Gönülden gönüle köprü kurulan yollarda, çoğu kez konuşmak da gereksiz… Tıpkı, seninle benim gibi… Tıpkı, utangaçlığınla bana açıklayamadığın sevdanla, gözlerime bakınmakla yetinmelerin gibi. Ve günün birinde, yine öylesi çaresiz, öylesi naçar olarak gözlerimin içine bakınırken, seni anlamalarımın ve yüreğini okumalarımın ardından, bir çırpıda; “ben de seni seviyorum” demelerim gibi… … Bugün, öğrencilerimin gözlerini okudum… Çaresizce bakınıyorlardı gözlerimin içine ve beni bitiren o soruları soruyorlardı… Ve onlar, bensiz olmaktan, öğretmensiz kalmaktan korkuyorlardı. Onlar, çok şey biliyor ama hiçbir şey konuşmuyorlardı… Dedim ya, çoğu şey, anlatılmadan da anlatılır… Onlar da bakışlarıyla, boyun büküşleriyle anlatıyorlardı bana yürek acılarını… Ve o gözler, o bakışlar anlatıyordu ki; “Bir sendin direnen buralarda olumsuzluklara. Bir sendin başkaldıran ihanete ve satılmışlıklara. ... Bizler, ne günler gördük ve nice acılar yaşadık bilemezsin… Bilemezsin ki, okullarımız nice yıkıldı? Öğretmenlerimiz nice zulümlere tabi tutuldu. Ve nice eller, boş kalan beynimizi nerde ve nice destekle tanzim edildiği meçhul olan ve adına müzik denen, aslında çoğu kez şeytanice okunmuş dizelerle yıkandı… Dağlarda heba olan gençliğimiz ondandır, onların cesetlerine basarak yükselenler, her zaman bilinenler ve o malum ağalardır. (!) ... Yüreğim sızladı, ciğerim yandı… … Onlar; bensiz kalmaktan, öğretmensiz olmaktan korkuyorlardı. Onlar; kendileri için değil, birilerinin siyasi çıkarları ve körkütük merhametsizlerin menfaati uğruna, heba olmaktan ürküyorlardı… Ve onlar; ümitleri kırılmasın, sevgileri yaşasın ve öğretmensizlikten okulları kapanmasın istiyorlardı… … Söz verdim çocuklara; “Sizi bırakmayacağım! Gidip de döneceğim!” dedim. Onlar bensiz, onlar sevgisiz, onlar eğitimsiz ve onlar öğretmensiz kalsınlar istemedim! … ….. Herkes, gördüğünden korkar sevdiğim… Onlar da gördüklerinden korkuyorlardı. Kaçıp giden öğretmenleri yargılarken, eğitimsiz kalmaktan, yalnız bırakılmaktan korkuyorlardı. Sana gelmemem için değilse bile, buraları terk etmemem için yalvarıyorlardı. Ve son ümitleri de tükenmesin diye, ümitle sarılıyor, sevgiyle kucaklıyorlardı. Haklılardı… … ….. Karabasanlar dolaşıyor dört bir yanımda… Vurgun ve talanla kazanmanın bizden uzak olduğu bir hayatta, umutlarımın uzağındayım. Ve bilirsin ki, acemiyim aşklara… Karamsarlığa ve kaygılara karşı ise, usta… … ….. Duyguların en yoğun saatlerinde, şiirler yazılır, şarkılar bestelenir. Ve bil ki, en güzel şarkılar, tam da dibe vurduğu o saatlerde yüreklere kazılır. Ve sabahlara dek uykuyu haram kılan dertlerin ürünü-dür en güzel şarkılar, en acılı türküler, yürek yakan baraklar… Belki yalnızlıktan, belki mutsuzluk ve belki de çaresizlikten. Ve ben bu saatlerde, nice türküler bestelemekte ve nice şarkılara güfteler yazmaktayım, bilemezsin… … Biliyorum ki, yüreğimin yarısı burada kalacak… Çıkarsam sabaha kan ağlayan yüreğim teklemeden, öylece çıkacağım yola… Ve sana geleceğim bu yerlerden sevgiyle donanmış olarak ve doğal sevgileri öğrenmişliğimle. Sana getireceğim o sevgileri demet-demet, tüm saflığı, hem de tüm gerçekçiliğiyle… … ….. Çaresiz kulların neler çektiğini görmek, çekenlerin derdini bilmek gerekir sevdiğim… Bilmek gerekir… ... Sana varsam da yalınayak ve yüreğim çıplak, içimde hasretim olacak. İçimde acılarım. Beni karşında bulursan böylesi yıkık ve böylesi yarım, sakın dert etme. Yalvarırım… Bunun adı; bir yürek bütünleşmesidir, bir vatan ve insan sevgisidir. … Bu son sessiz ve son sensiz gecem… ... ….. Yolcu olacağım yarına… Yolcu olacağım yarına, bu sessiz gece beni bitirmeden… Bu sessiz ve bu uğursuz gece, ümitlerimi alıp götürmeden. Ve masum insanlar gibi, uğursuz bir kurşun, alnımı öpmeden!... Mehmet Cemal SAYDAM ______________________________________________________________________ YAZARIN NOTU: İçimde hatıraları her daim sıcak kalacak olan o bayan öğretmenimin, aziz hatırası önünde bir kere daha saygıyla eğilirken, yukarıdaki dizelerimin, saygıdeğer şiir severler tarafından, baştan sona şiir tadında ve tüm duygusallığıyla okunup, terennüm edilmesini dilerim... M.C.S |
Avuçlardan kayıyor bir bir emeller.. Cebi delinmiş mantık heybesinin, nasırlanmış süveydası yüreğin... Apaçık hakikat, beyazlığıyla yuva kurmuş şakaklara... Kalk ve davran, haydi ileri
Ümidi yitiren kuramaz geleceği dost yürek!..