Düş Kırması, Fahişe Vurgunu, Eskitme Yalnızlık
Hazin kokan, gömleği gri yaşamların
Kopmayan tek düğmesinin deliğinden Yolunu gözlerim, Benim için hiç doğmamış günün göçebe ışıklarının. Fabrika bacalarından göğe tırmandıkça yalnızlığım; Ciğerlerimin cenazesini kaldırma vaktim, bugün hiç olmadığı kadar yakın. Ve aşkın mezar taşları ile kirlenmişti Eskiden cennete çıkan şimdiki çıkmaz sokaklarım. Kimisi bilir; Uzanırdım pek çok kez, kanlı yatağına Alacakaranlık yüzlü, Yüreği buz tutmuş adamların. Öyle güzeldir ki bazı yalanlar; Beni sevdiklerini söylemeleri için, Kaldırıp kepenklerini kadınlığımın, Onlara Bir üryanlık yalvarırdım! Dudakları maket sevdalar için her daim aralıktı; Ancak nedense, Ezilmiş gül yapraklarının altında geride kalan bir tek, benim adım. Muhakkak yürümüşsünüzdür; Bir yol vardır Kaldırımları izmarit ve küllerle kaplı. Istıraplardan tam bir saat sonra arşınlanır İsyan ziftinin döküldüğü asfaltı. Talihsizlikti belki ancak; Ben o yolda kucakladım Kalbimin bekâretini ben daha vermeden, çoktan çalan, o kaygan Bir acayip aşkı. Elleri kırağı, susku onun ana diliydi Ve gözleri hepten bir düş kırması! Zalimce âşıktı; Zalimce âşıktım; Ve o yalnızca sevişmemizin bittiği yerde öperdi beni ve dudaklarımı. Bu aşktan yüzyıllar sonra berrak duran; hatırlarımın küflü rafında bir tek, bu anı. Ve ecel perisi gelip sorduğunda bana; “Benden önce kim aldı senin canını?” Hatırlayabiliyorum; Onun, iskelenin ucunda benim için bıraktığı, o güzelim, ah o sefil intiharı! Fazla, çok fazla Bu yaşamın çeyizime koyduğu fahişe vurgunları. Tekrarlanır: Fabrika bacalarından göğe tırmanan yalnızlığımken, Artık nefes alabilmek Yaşamın en zor zanaatı. Bilin ki; Hiçbir zaman tan ağarmaz coğrafyasında aşkın Ve aşk, düşün ruhsal bozukluğu Aşk, şairin en büyük günahıdır. Siyah bitti, kalmaz günahımı saklayacak bir çarşafım. Ve ele verir beni Öpüşmelerden arta kalan iltihaplı dudaklarım. Ey şairlerin adaleti! Ölüm minnettarlığım olurdu; Beni kederin en beteri ile cezalandırın! Adına aşinasınız: O, benim eskitme yalnızlığım. |