duru bir yalnızlık
güneşi eritiyor şebnem gözleri
cehennem ateşine gülümsüyor gül gölge zamanlara kül yangıları gecenin gizemli tiradını soluyor akşam ben yine hüzün kararında dökülüyorum derinlerime gökler dolusu sen taşıyor imgelerim üşüyor kelebek kanatlı uçurtma gidip gidip gidemiyorum temmuz’uma eylül sekmeli esintiler doldursa da düşlerimi göç fırtınalarına tutuluyor mevsim neden siyah kusuyor gözlerime kırlangıç kanatları sitem yağıyorum zaman ardı kırıklarıma kutsal kadehe özlem damıtıyor yüreğim ne çok dilek ağacına kızıl düğümlemişim kendimi tutkulu kollar sararken bedenimi ne çok ömürsüz sevgide tükenmişim oysa ne kadar gitsem de uzağıma tutsaklığım kadarmış özgürlüğüm kaç terkedilmiş yara kanıyor göğsüm kaç ölümlü tanrıçanın ayak izinde eziliyor eskil yanım yalnızlığım sığınağım yengisiz seferlerden dönüyorum suskularına izi kalmasın insansı kirlerimin duru bir ten günahsız bir ruhla sığınmak istiyorum kundağına ne olur yeniden doğur ama önce binlerce öldür sendeki beni sancılarına saplanırken çığlığım sensizliğime batıyor bir kar.altı zemheri 06 Ocak 2010 İstanbul murat aydın doma |