TACETTİN YILDIRIM ÜSTAT VE ŞİİRİ“Daha beş yaşındayken, Özel okul, kursları, Ana ile babanın, Sanki yarış atları. Kitaplar boydan büyük, Renkli kalem, defterler, Çocuk yılgın, çaresiz, Kurtarıcı, beklerler. Uykusunu almadan, Servisleri kapıda, Çocuğun beyni yorgun, Sanki altmış yaşında. Sözümüz dinlenmiyor, Hiç takmıyor, anası, Daha oyun çocuğu, Bilmiyor mu? babası, Yapıyorum bitmiyor, Dersleri ödevi dede, Gidesim hiç gelmiyor, Ne okula, ne eve. Yarış atı gibiyim, Koşu, besi, islimde, Nefretim hep artıyor, Kurslara, derslerime. Okul tatil olsa�a, Benim, ödevlerim var, Sokaklar cıvıl, cıvıl, Bak oynuyor, çocuklar. Bırakın, yavruları, Çocukluğu yaşasın, Kelebek gibi, uçsun, Kuzu gibi zıplasın, Görevin senin bakmak, Kolla, doğurduğunu, Bak çaresiz kalırsın, İsterse çocukluğunu.” gibi samimi söyleyişlerin, kaliteli, güzel şiirlerin şairi, Tacettin Yıldırım ağabeyimiz; 1948 yılında Sivas’ın Tuzlagözü köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu Sivas’ta bitirdi. 1966 senesinde Eskişehir hava astsubay okulunu kazandı, bilahare İzmir’de branş okulundan 1968 yılında mezun oldu. 1969 yılında evlendi. Uzay ve Tolga isimli iki oğlu oldu. Uzay kadın doğum uzmanı, Tolga sigortacı oldu. İkisini de evlendirdi, dokuz yaşında çok tatlı bir torunu var şimdi ismi Defne.... Askerlik mesleğini otuz bir yıl şan ve şerefle yerine getirdi. Yurdun birçok yerlerinde seve seve hizmet eyledi. Bir tek askerini bile incitmedi... Edebiyatı bilhassa şiiri çok sever. Toplumsal olayları iç acıtan konuları tema olarak işlemeyi hakkıyla başarır... Yazdığı ve yayınladığı şiirlerinde samimiyet esastır. İnandığı gibi yazar. Yazarken ve yayınlarken okuyucuya saygısı her zaman diri ve çiçeklidir. Kendi deyimiyle edebiyat defteri sitesinin aşığıdır. Şiir okuyandan, şiir yazandan, sanat ve edebiyatla uğraşandan asla takdir duygularını esirgemez. Onun istediği şiirin şiir olmasıdır. Yazanın fikri, zikri çok önemli değildir. Şiirlerinde genelde toplumsal temaları ele alır. İnsan, toplum, öğretmen, gönül, dostluk, vefa temaları şiirlerinin özünde yeşerir sürekli. Hece ile de serbest ile de yazan, arı, duru, anlaşılır bir dil ile seslenen, halkın anladığı, gül gibi Türkçe kokan, gönlümüzü güllendiren kelimeler ve okuyanın yüzünde güzellikler oluşturan kelime gruplarından sağlam söylemler geliştiren bir şiir ustasıdır. Evine, yuvasına, işine, aşına, eşine, ilkelerine, ülkesine, maddi ve manevi değerlerine, dostlarına, şiire, sanata, edebiyata, etik ve estetik güzelliğe her zaman yüz ve yürek uzatmayı bilir. Atamıza, Atatürk’ümüze hayrandır. Hayranlığı can özünden gelmektedir. “ Neyini Anlatsam Atam” isimli şiirinde bu hayranlığı şu şekilde yansımıştır özetle satırlara: Neyini anlatsam Atam, Gözlerini mi? Özelliğini mi? Güzelliğini mi? Sarı şaçlarını mı? Yaptıklarını mı? Kıtalar defter,olsa, Kalem gibi kullansak, ormanları,, Yetmeyecek yazmaya, Mürekkep yapsak, ummanları. Neyini anlatabiliriz ki.? Atatürk’ümüzü saygıyla selamlayan, cennette Peygamber Efendimizle bir arada olduğunu söyleyen, mertebesinin çok yüksek olduğunu haykıran Tacettin Yıldırım ağabey, öğretmenleri de ihmal eylemez şiirlerinde. Öğreten, insan yetiştiren, vatan tezgâhında millet kumaşı dokuyan, bir mum gibi aydınlatmak, aydınlatabilmek için damla damla eriyen öğretmenlerimizi bakın nasıl da güzel anlatmış... Şöyle diyor aynen “Öğretmenlerime” isimli şiirinde: Ne yaparsak yapalım. Emekleri ödenmez. Herkes bol nutuk atar Hakları hiç verilmez. Talebesi başbakan, Reisicumhurda olur Koltuğa oturunca , İlk önce unutulur. Mütevazı yaşamda, Taksi pazar çarşıda, Hiç mutlu olamadın, Yaşadığın hayatta. Yüzüne bakamadım. İnan kahroluyorum. Hakkını vermeyene ... Naletler okuyorum. Öğretmenle ilgili olarak yüreğindekileri yüreklice bizlerce paylaşan şiir sevdalısı değerli büyüğümüz, aydınlara da değinir bütün içtenliği ve kararlılığı ile. Aydınlatmak, anlatmak, açıklamak, dik duruşlu olmak, yozluktan, yalakalıktan, bağnazlıktan, bağımlılıktan uzak olmaları gereken, tam bağımsız olmaları, ilmin, sanatın, edebiyatın, gerçeğin hatırını en büyük kıymet bilmeleri gereken aydınlarımızın bugünkü sefil durumları üzmektedir şairimizi. Aydınlara baktıkça içi acımakta, yüreği daralmaktadır. Hakkın ve halkın hatırını âli bilen, zalim sultan karşısında doğruyu haykıran, mazlum için kendini feda eyleyen, yarını düşünmeyen, korkusuz olan, ağlayanla hemen orada ağlayıp derlenenle hemen orada dertlenen aydınların adeta buharlaşıp yerini köksüz, korkak, yağcı ve yalaka aydınların aldığını üzülerek idraklere sunan asker emeklisi fakat fikir işçisi, şiir ustası, yürek okuntusunda bakın ne diyor “Şu Bizim Aydınlar” hakkında: İlke, etik yerlerde, Ünvan ismin önünde, Gündemde kalmak için Eğiliyor, herkese, Yoluna aniden çıkan Bilinmez kavşak gibi, Daha bit olamamış, Sürünür yavşak gibi, Eskiden bir idoldü, Şimdi yalanla dolmuş, Ne dediğini bilmiyor, Ağız ishali olmuş. Oda işin farkında, Ezik, ezik duruyor. Makamda kalmak için, Hain tuzak kuruyor. Mazide çok muteber, Erişilmez biriydi, Mevki ve para için, Şimdi her devrin iti, Şiir ustasının ültimatom gibi şiirini okuyunca insan ister istemez düşünüyor. Neden bir takım kişiler nokta kadar menfaate virgül gibi eğrilirler. Neden gerçeği söyleyemez, eğip bükerler. Neden bir yalan ya da yanlışı söyleyebilmek için onlarca gerçeği gizlerler diye. Zannediyorum bütün bunların temelinde korkaklık, kötü niyet ve cehalet olduğu kadar rızık endişesi de yatmaktadır. Rızık endişesi, gelecek kaygısı elbette inançsız insanlarda daha çok görülür. Kadere ve kedere rıza gösteren, Allah’a hakkıyla inanan insan “Rızkını Allah Verir” deyip özgürlüğünü, dürüstlüğünü korur her daim. Tıpkı ustamız gibi. Bunda gönül adamı olmanın, gönüllü söyleyip gönüllü yazmanın, gönüllere dalmanın, gönüllerde yeşermenin derin izleri var tabi ki. Gönlü sıcak olmayan, gönlünde sıcak esintiler esmeyen, gönlünü gönül adamlarına adeta bir bal şerbeti gibi sunmayı bilmeyenlerin tevekküle yapışmaları da tefekkürle yarışmaları da mümkün değildir. Ömrünü ve gönlünü insanın ve ülkemizin menfaatlerine adamış, yüklü ve yürekli ağabeyimiz gönül konusunu ustalıkla işlemiş “Gönül” isimli şiirinde. Ben büyüdüm o cüce, Bir türlü uslanmıyor. İlk doğduğu gibi, Hiç mi hiç yaşlanmıyor. İster selek değildir, Tınmaz kibirlidir, Uzun sözün kısası, Hayatın denklemidir. Gönlünün sıcaklığını, duruluğunu, tadını, ısısını, ışığını gönlümüze ilikleyen Tacettin Yıldırım ağabeyimiz, içindeki sıkıntıları da yazmayı ihmal eylemez. Yaşadığı sıkıntıları, dertleri, ızdırapları, yalnızlıkları da aktarır olanca sadeliği ve doğruluğu ile. Bu yüzdendir; İşte sıkıntı var, Surat asık evdesin ya, Moral sıfır, vücut yorgun Bitmiş tükenmişsin ya.. Banyoda ılık suyla Gözlerin kapalı, kendini Bırakmışsın su damlalarına İçinde bir rehavet. Oluştu ya” demesi. Etik olanı değil de estetik olanı çok önemseyip kendini yıpratanları, yüzüyle oynayıp yüreğini tahrip eyleyenleri, manaya, öze değil şekle ve maddeye yönelip kendini yoranlara, fıtrata karşı gelip fikriyatı dejenere eyleyenlere, bunalıma düşüp kendi akılsızlığının sonucunda gelen çaresizliğe düçar olanlara kısacası estetik delilerine de seslenir, dokunur mısralarıyla samimiyeti kendine en büyük erdem ve süs bilmiş söz ustamız. Atta hüner olsa da, Dizde derman kaybolmuş. Altı aydır kayıptı, Duyduk estetik olmuş. Gamzeleri yitirmiş, Değişmiş bizimkisi. Yaşı başı unutmuş, Bir estetik delisi. Anjelika dudaklar, Ucu kalkık burunlar, Hemen belli oluyor, Göğüste silikonlar, Kaşını uzun çekmiş, Göz altını doldurmuş, Botokslu dudaklarla; Gülmesini unutmuş. Mazinin izleridir, Kırışığı kaldırma. Tehlikesi çok büyük, Yağı, beni aldırma. Yaşlanmakta güzeldir, Bakımlı biri isen, Alışkanlık yapacak, Devamlı gerdirirsen. Şu zamane insanı, Estetikte sırada. Allah’ın taktiri bu, Dokunma vücuduna. Cami yıkılsa bile, Mihrabı yerindedir. Kabul et insanoğlu, Her yaş ayrı güzeldir. İnsanoğlu kabullenebilse bir Hakk’ı, hakikati. Uyabilse bir gerçeğin ve erdemin sesine. Yönelebilse faziletin, ilmin, hizmetin ışığına rahatlayacak, kurtulacak fakat bundan sürekli korkan, kaçan insanın bu zahmetli fakat şerefli işi başaracağından en azından bugün itibariyle umutlu olmak çok zor. Düşünmekten, üretmekten, alın terinden, dostluktan, helal kazanmaktan, tutumlu olmaktan, kendini yenilemekten, azimle doğrulmaktan, zor fakat şerefli olana yüz ve yürek uzatmaktan sakınan insanın durumu fazlasıyla garabet görünüyor. Tacettin Yıldırım ağabey gibi yiğit ve yürekli seslere en çok da bu nokta da ihtiyacımız var. Birilerinin her şeye rağmen doğruyu söylemesi, Hakkın hatırını âli bilmesi, gerçekleri haykırmaktan korkmaması, geleceğimizi aydınlatabilmek için her türlü çileye katlanabilmesi, horul horul uyumak yerine harıl harıl okuması, gürül gürül korkusuzca konuşması, aydınlık kelimelerle açık ve anlaşılır bir biçimde gerçekleri söyleyebilmesi şarttır. Kutluyorum bu özelliklere sahip usta şairimizi. Kutluyorum gerçekleri gerekçeleriyle yazan gerçek aydınımızı. Kutluyorum yüreğimize yuva kuran mısraların, beyitlerin, dörtlüklerin, şiirlerin şairini. Günün de, geleceğin de güzel olsun Tacettin Yıldırım ağabey. Her zaman şiirli, her zaman şiirle kalırsın inşaAllah. Saygılarımla… Fazıl KUL |
Beğendim...
.............................................. saygı ve selamlar.