MAKBERÎ ÜSTAT İLE “ÜMRE” ÜZERİNE BİR MÜLAKATBize selam getirdi, Hacı Makberî Üstat. Ümresini bitirdi, Hacı Makberî Üstat. Dua ile koşmuştur, Zikir ile coşmuştur, Kanatlanıp uçmuştur, Hacı Makberî Üstat. Allah Allah sesiyle, Bitmeyen nefesiyle, Yürüdü hevesiyle, Hacı Makberî Üstat. Paylaşıyor bizlerle, Deniz gibi yüzlerle Döndü âşık gözlerle Hacı Makberî Üstat. Sohbetini unutmaz, Haktan gayriyi tutmaz, Vatanını unutmaz, Hacı Makberî Üstat. Şiiriyle destektir, Kötülere köstektir, Sitemizde bir tektir, Hacı Makberî Üstat. Allaha itaattir, Peygambere ümmettir, Samimi ibadettir, Hacı Makberî Üstat” diyerek karşıladığımız Hacı Makberî Üstadımızla Ümre ziyareti sonrasında duygu ve düşüncelerini öğrenmek, orada yaşadığı manevi atmosferi şair ve şairelerimizle paylaşmak maksadıyla bir mülakat gerçekleştirdik. Mülakatımızda sorduğumuz bütün soruları en samimi bir şekilde cevaplayan, konuyla ilgili yürek bahçesinin güllerini, çiçeklerini, mukaddes topraklarda duyduğu hazzı, eylediği niyazı bizlerle paylaşan Makberî üstadımıza çok teşekkür ediyor, sizleri Üstat ile gerçekleştirdiğimiz “Ümre” konulu mülakatla başa başa bırakıyoruz. Fazıl KUL: Ümre fikri nasıl doğdu? MAKBERÎ: Evet güzel bir soru… Aslına bakarsanız her birimizin şiarı olan “umre” benim de yıllardır düşündüğüm, gerçekleştirmeyi arzuladığım bir husustu; fakat hacdan sonra gerçekleştirebileceğimi zannediyordum. Lakin Hac fırsatı olmayınca “umre” ile bir nebze hasretimizi dindirmeyi uygun gördük. Fazıl KUL: Ümre kararınızı dostlarınız ve yakın çevreniz nasıl karşıladı? MAKBERÎ: Umre kararı o kadar ani oldu ki çevre ile bile paylaşma fırsatı bulamadık… Ben daha ileriki zamanlarda olur diye düşünürken bir arkadaş umre için bir şirketle görüştüğünü ve boşluk olduğunu eğer istersem tura katılabileceğimi söyledi. Ben de hayırda acele eyleyiniz emri mucibince hemen müracaatta bulundum, kayıt işlemlerini bitirdim, gerekli evrakları teslim eyledim ve böylece umre ziyareti için kanuni işlemler sonuçlandırılmış oldu. Fazıl KUL: Umre için ilk hazırlıklarınız nasıl oldu, ne oldu? MAKBERÎ: Dediğim gibi umre için ben yaza göre hazırlanmıştım; fakat ondan önce ve bir anda olduğu için hazırlığa zaman kalmadı… Zaten hazırlığın aslı yürekte olurdu ve o her zaman hazırdı… Fazıl KUL: Yolculuk nereden ve nasıl başladı? MAKBERÎ: Yolculuk İkametimin İstanbul’da olması sebebiyle yolculuk buradan başladı. Fazıl KUL: Yolculuk esnasındaki duygularınız nasıldı? MAKBERÎ: Her halükârda içinizde bir kıpırtı ve ifadesi güç bir halet-i ruhiye meydana geliyor; zira kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı güller gülü, güllerin efendisinin manevi huzuruna gidiyorsunuz… Bu durum kelimelerle, cümlelerle anlatılamayacak kadar ulvi bir duygu… Her secdede yönünüzü çevirdiğiniz Kâbe’nin huzuruna varacak, orda Hakk’a teslim olacaksınız… Yolculuk önce Medine’ye Hazreti Peygamberin meftun olduğu yere ve daha sonra Kâbe’ye olmak üzere başladı. Niyetimiz 7 gün Medine 7 gün Kâbe idi… Fazıl KUL: Kutsal topraklara ayak basar basmaz neler hissettiniz? MAKBERÎ: Doğrusu daha Medine havaalanına iner inmez o havanın teneffüsü ile başka bir âlemle tanışmış olduğunuzu hemen anlıyorsunuz… Mübarek şehir adeta gül kokuyor, gül kokusu bütün ruhunuzu sarıyor… Ey güller efendisi selam selam ey Nebi Huzurundan çevirme her zerrem sana tabi Fazıl KUL: O gün nerede kaldınız? Arkadaşlarınızla gece sohbetinizde gündeminiz ne oldu? MAKBERÎ: İndiğimiz zaman zaten ilk işimiz otele yerleşmek oldu… Otelimiz Mescid-i Nebeviye 150 metre uzaklıkta güzel bir mekândı. Resepsiyona eşyaları yukarı götürmeleri için teslim eyledik. Kendimiz eşyaların olduğu kısma gitmeden ilk iş olarak yürüyerek mescidi Nebeviye gidip Peygamberimizin kabrini ziyaret ederek orada namaz kıldık… Kabrinin hemen yanında iki güzide ashabı Hazreti Ebubekir (R.A) ve Hazreti Ömer (R.A) da aynı yerde meftundu… Orada Peygamberimiz, ashabı ve Ehl-i İslam için dualar okuduk, üzerimizde emanet olan emanet olan Peygamber Efendimize ulaştırmamız istenen selamları da yerine ulaştırdık… Fazıl KUL: Ümre esnasında nereleri gezdiniz? Nereleri ziyaret eylediniz? MAKBERÎ: Günlük namazları her gün Mescid-i Nebevide peygamberimizin gezip dolaştığı yerlerde kılmak tarif edilemez bir mutluluk… Orada iken Uhud’a gittik, Uhud savaşının yapıldığı yeri gezdik, hendek ziyaretimiz oldu… O mübarek beldeden doğup tüm dünyayı aydınlatan, ışıtan tarifi imkansız nurun yaşadığı sıkıntıları daha yakından görme fırsatımız oldu.. Evet bu Din öyle kolay yayılmamış, onları orada daha iyi anlıyorsunuz… Ayrıca hemen mescidin arkasında ashabdan şehit olan ve ahrete irtihal edenlerin meftun bulundu bir Cennet-ül Baki mezarlığını ziyaret ederek dualar okuduk. Bunun yanında Cennetmekân Sultan Abdülhamit Han’ın zamanında Abdülhamit Han tarafından yaptırılan tren istasyonunu ziyaret eyledik… Tabii şimdi geriye sadece iki üç lokomotif ve 4-5 parça demiryolu kalmış… Savaş sonrası İngilizlerin tahriki ile aldatılan bir kısım bedeviler ve aşiretler tarafından sökülmüş bütün demiryolu hattı. Bu tarihi istasyona bakarken içinizin sızladığını hissediyorsunuz. Bir gariplik var üzerinde.. Hemen sağ tarafında, yolun diğer yanında yine Abdülhamit tarafından yaptırılmış bir camii ve tam karşısında ise o zamanın en güzide bir yapısı olan İlk İslam Üniversitesi var… Ne yazık ki bir zamanlar asli görevini en iyi bir şekilde yerine getiren bu kurum da bugün mahzun; çünkü şu anda bir ilköğretim kurumu olarak hizmet veriyor. Madem bu konu açıldı ziyaretimden sonra kaleme aldığım “Abdülhamit Han” adlı şiirimi de siz ve değerli okuyucularımla paylaşayım izninizle… Abdülhamit Han Adın hamd edendi Abdülhamit Han İhanet yağmuru düştü kârına Ardından yıkıldı ol mülk-ü Osman Nazâr et bizlerin medet-bârına Üç beş yahudiyle başladı plan Kızıl sultanmışsın Vallahi yalan Yerli eblehlerle başladı talan Affın yetişir mi utanç hârına Habis bir ur gibi etti sirayet Kalmadı ardında necip dirayet Kızılelma idin uğrunda râyet Ol Habib uzansın çeşm-i zârına Gayen Türk-İslam’dı mefkûren derin Otuz üç yıl sürdü garba zaferin Affet bilemedik kat’a beherin T’an ettik Türkün öz türbedâr’ına Vatansız dediğin Vatan doğurdu Kan ve gözyaşıyla ikbâl yoğurdu Olsaydın mutlaka zulüm soğurdu Asır hâlâ hasret şol Hünkâr’ına Meğer ne kötülük etmişiz sana Taş olsa gelirdi Billah lisâna Sen ki bir ışıktın ol âsûmâna Makberî’den selam gül didârına Hey gidi koca sultan gelmedi senin gibi Yazık olsun zamana fikrine saldırdılar Gittiğin gün başladı han-u man’ın da tipi Hürriyet diye diye hürriyet kaldırdılar Fazıl KUL: Ümre vazifesini bitirmiş olmak nasıl bir şey? MAKBERÎ: Bir ferahlık bir tazelik hissediyorsunuz… Bir suhulet bir sükûnet meydana gelirken aynı zamanda da yeni bir manevi oluşumun yüreğinde buluyorsunuz kendinizi… O mekânların hasreti daha fazla sinenize yerleşir oluyor. Yürek yangınlarınız size o zamana kadar tatmadığınız hazları tattırıyor. Tarifi imkânsız bir mutluluk kuşatıyor her yanınızı… Fazıl KUL: Hac farizasını da düşünüyor musunuz? MAKBERÎ: Hac farizasını da elbette düşünüyorum. Düşünmekten öte şerait olursa zaten bu bir emir ve görev… Şerait olmazsa o ayrı… İnşaAllah ona da bir şerait hâsıl olur. Fazıl KUL: Kutsal topraklarda şiir yazdınız mı? Orada şair arkadaşlarınız oldu mu? MAKBERÎ: Evet tabii ki bir değil birkaç şiir yazmak fırsatını elde ettik. Her ne kadar o halet-i ruhiyyeyi tab eylemezse de içimizden dökülenler lutf ile dile gelen birkaç şiirimiz oldu. Fazıl KUL: Ümre sonrasında İstanbul’a dönerken neler hissettiniz? MAKBERÎ: Hissedilen yegâne şey bir parça noksanlık. Bu içinizdeki bir parçanın orada kaldığı noktasında tezahür eyliyor. Fazıl KUL: İstanbul’da kimler karşıladı? Nasıl karşıladı? MAKBERÎ: İstanbul’a dönüş tarihimizi belki biraz daha uzatabilirdik; fakat bu olmadı. Dönüşümü sadece en yakın arkadaşım İsmail biliyordu ve havaalanından o karşıladı. Onunla eve döndük. Fazıl KUL: Ümre sonrası sizi telefonla ilk kim aradı. MAKBERÎ: Güzel bir soru evet kalb kalbe karşıdır derler, doğrudur. Bu döndüğümün ilk günü arayan değerli şair kardeşim, gönül dostum Durdu Şahin Bey oldu. İyi de oldu, bu yüzden müteşekkirim çok değerli Durdu Şahin kardeşime… Fazıl KUL: Ümre sonrası siz de ne tür değişiklikler oldu? MAKBERÎ: Ümre sonrası en belirgin değişiklik namazlarda meydana geldi. Zaman zaman aksamalar oluyordu, şimdi daha düzenli bir hâle kavuştu namaz ibadetlerimi gerçekleştirmek. Aksamalara meydan vermemeye çalışıyorum… En büyük faidesi de bu oldu benim için. Fazıl KUL: Ümre sonarsı şiir yazdınız mı? Yazdıysanız birkaç tanesini okuyucularımıza sunar Mısınız? MAKBERÎ: evet tabii memnuniyetle malum-u âliniz benim şiirler biraz uzundur; fakat yine de bir ilahi terennümü ile yazdığım bir şiirimi paylaşayım sizinle… Zikredeyim Mevla’m seni Karıncanın izi ile Zikredeyim Mevla’m seni Medine’nin sözü ile Zikredeyim Mevla’m seni Ah eduben geçmiş an’a İbret edip âsûmâna Hu sesiyle varıp sana Zikredeyim Mevla’m seni Lale ile sümbül ile Gül kokulu bülbül ile Yana yana son kül ile Zikredeyim Mevla’m seni Ol dedin de oldu cihan Ol Habib’in âleme şan Hitabındır yüce Kur’san Zikredeyim Mevla’m seni Gâhî yokuş düzler ile Sinemdeki közler ile Yazlar ile güzler ile Zikredeyim Mevla’m seni Yağmur gibi tane tane Secde edip döne döne İstemem ki hârım söne Zikredeyim Mevla’m seni Yunus gibi ihlâs ile Dahi icma- kıyas ile Mevlana’ca kalp has ile Zikredeyim Mevla’m seni Ben ben idim benden geçtim Renk içinde rengi seçtim Sanki bir an yerden uçtum Zikredeyim Mevla’m seni Bedenimden firâk ile Cennetteki Burak ile Siyah yakan o ak ile Zikredeyim Mevla’m seni Nefsinb azgın yapısında Cümle kalbin tapusunda Şol Firdevs’in kapısında Zikredeyim Mevla’m seni Her damarda her lif ile Tâhâ- Yasin- Elif ile Kudretini tarif ile Zikredeyim Mevla’m seni Kahhar sensin Rahman sensin Bizler mihman mizban sensin Zaman sensin mekân sensin Zikredeyim Mevla’m seni Hoca Ahmed zikri ile Taptuk Emre fikri ile Ol Mansur’un şükrü ile Zikredeyim Mevla’m seni Doksan dokuz sayılarda Yusuf gibi kuyularda Cümle aza duyularda Zikredeyim Mevla’m seni Saçımdaki teller ile Seher vakti yeller ile Belâ diyen kullar ile Zikredeyim Mevla’m seni Arz eyledim ahvâlimi Ya Rab hayr et bu hâlimi Görmek için cemâlini Zikredeyim Mevla’m seni Abdal olup hicran ile Denizlerde mercan ile Şükrü bilen her can ile Zikredeyim Mevla’m seni Ebabil’in kanadıyla Ol Veysel’in sanatıyla Lütfet iman beratıyla Zikredeyim Mevla’m seni Lebbeyk lebbeyk arzı ile Günde beş kez farzı ile Kul olmanın huzru ile Zikredeyim Mevla’m seni Sen mutlaksın bizler bende Merhametin şahı sende Affın gani affın hande Zikredeyim Mevla’m seni Gecelerin ışkı ile Zahidlerin aşkı ile Şol Kevser’in meşki ile Zikredeyim Mevla’m seni İçten içe artar hârım Hasretimden çöktü yarım Medet medet ey Hünkârım Zikredeyim Mevla’m seni Gönüllerin ay’ı ile Günahımın vayı ile Sefa -Merve say’ı ile Zikredeyim Mevla’m seni Makberî’ce yaşlarımda Geceleri düşlerimde Aşk halkası peşlerinde Zikredeyim Mevla’m seni Makberî – Ahmet Akkoyun ……..18/04/2010….21:00……..Mekke Fazıl KUL: Ümre konusunda dostlarınıza neler tavsiye eylersiniz? MAKBERÎ: Fazla hazırlığa veya sonraya tehire gerek yok. Belki o sonra hiç olmayacak… Mümkünse bildik arkadaşlarla kafile olsunlar ve gitmeden önce umre rehber kitaplarını hıfz ederek önceden okusunlar ki orada daha rahat ibadet edebilsinler Fazıl KUL: Son olarak söylemek istediğiniz bir husus var mı? MAKBERÎ: Evet bu konuları ilk olarak bir gönül dostum ile paylaşmış olmak güzel… Bu vesile ile Umre hakkında bir nebze bilgi verebilmiş oldu isem ne mutlu bana! Fazıl KUL: Bizleri Ümre konusunda bilgilendirdiğiniz için bir yürek dolusu teşekkür ediyorum… MAKBERÎ: Ben teşekkür ediyorum Fazıl Bey kardeşim sağ olunuz. Okuyucularımıza da buradan selamlarımı iletiyorum. Ha bu arada bu konuda daha yazdığım gazeteye( Bayburt gündem ) bile yazı yazmadan sizlerle konuyu paylaşmak ayrı bir güzellikti. Bu arada bizi izleyemeyen arkadaşlar dilerlerse sürekli yazdığım gazetenin net adresinden (www.bayburtgundem.com/) Makberî adlı köşeme tıklayarak yazı ve şiirlerimi okuyabilirler… Konuşan: Fazıl KUL |
mahzuni02 tarafından 1/20/2011 12:44:09 PM zamanında düzenlenmiştir.