Kurşunlar tek banaÖzgürlük anıtının önüne düşürdüm gözlerimi gölgelerin geçtikçe izlerimden sen istedin diye yakıyorum şiirlerimi kıyıyorum adı sen konan yüreğime kanıma vurmuş tiryakiliğinde, nikotin eksikliği titretiyor buzdan heykele dönmüş bedenimi sol yanıma düşüyor solmuş yapraklarım kitaplarım çıkmadan tezgahlara olağan üstü hal ilan ediyorum ülkemin sokaklarında firari geçitlerde unutulmuş tarihe kibrit çakıyorum ışık almaz geçmişime tüneller kazıyorum iskeleti çıkmış cesetler eziyor yüreğimi ışıkları kesilmiş şehrin gökdelenlerine diktim gözlerimi dünyaya kafa tutan soğuk yüze bakıp bakıp gözlerimle bulutları p a r ç a l ı y o r u m acısı damağıma yapışmış satılmışlıkların zift dökülmüş kaldırımlarında kirli adımların sesi çığlık çığlığa beyaz bir martının kanadında acı fren sesleri, Asya`da talan göç misali çelikten maskeler düşüyor Bağdat`ın burçlarına h a k s ı z c a ve y ü z s ü z c e donduran bir imge kazılıyor mazlumun avuçlarına..! sınırı aşmış isyanlarda tepe taklak olmuş düşler ağladıkça, taş kesiyor yürek sancım tükürüyorum insanlığı unutmuş beton yüzlere..! poyrazların savurduğu, kılıfı yırtılmış büyük yalanlar piç kanunların hükmünü yitirmediği ülkede kancık kamçıların şapladığı her darbe namussuzca..! bombalar yağıyor Hak`kın helal kıldığı topraklara günaha yüzü değmemiş masumlar yüzüyor kan deryasında ferman dinlemez dik durur başım gözlerinin ta içine baka baka yüreksizlerin sevdamın kırıntılarını topluyorum ıslığı çalınmış sokaklarda asitli yağmurların temizleyemediği kan kokusu burnumda afallıyorum, tökezliyorum, yanıyor içim kimliğime el konmuş bu şehirde izi sürülen kaçaklığımda, dağa kaldırdığım yanlarımı bir kartalın gözlerinde çığlık çığlığa semaya heba ediyorum talan edilen ülkenin şaşkınlığında gök yarılıyor, üşüyor us`um eşkiya konuyor adım, barut kokuyor kalem tutan ellerim aldırma gözlerimin akında sarıya vurmuş hastalığıma gönülden hükümlüyüm, helal kılındı nikahım toprağa idam sehpasında okunsa da diğer adım hayalim kol gezecek izinsiz sokaklarında örme duvarlarını, soğuk savaş vuracak nasılsa dağları deviren yaralar açılıyor, telaşlı bir cellatın pis kokan ellerinde tarihe vurmuşken mührünü bir zulüm daha merhametine kurşun sıkılmış vicdanlar kör gezdikçe görmüyor say beni de, bir delik de ben açıyorum kalbura dönmüş secereme, kayıtlara geçmiş nasılsa ateşten inşa edilen hücrelerin vasıfsız işçisiyim gönül evimde örüldü kordan örgülerin çözüldükçe, yanıyor ruhum ve kül oluyor bedenim dağılıp yüz bulmamış aşklarda, memleket kokulu sigaramı içiyorum ciğerlerime hapsediyorum zehrini, dumanlı bir dağın eteğinde memleket tadında çayımı yudumluyorum, gurbet kokuyor üstüm başım aynaya düstükçe yarım, tuzla buz oluyor her yanım ağlaya ağlaya beledim acıyan yanlarımı tozlu bir yolun başında sallandıkça bu koca dünya boş beşik misali, ninniler söylüyorum kendi kendime avutamıyorum yılan gibi içimde kıvranan sancıyı, k a t ı k s ı z a z ı ğ ı m uzaktan uzağa saldım gün görmemiş gözlerimi, kör vicdanların talan ettiği Irak`a bakıyorum deryalar giriyor araya, kimyasal atık yüklü bulutları aralıyorum, n e f e s s i z kalıyorum ateşe verilmiş halkın sessiz çığlıkları deliyor kulaklarımı, d a ğ l ı y o r bağrımı korlarda titreyen ellerimden tutuyor bağrı yaralı analar, y a n ı y o r u m bir devin dişleri arasında hakları çiğnenmiş çocuklar, k a n d a m l ı y o r k ö r p e b e d e n l e r d e n..! bana helal kılınan ne varsa, bir uçurtmaya yükleyip, salıyorum mahşere dönmüş semaya, ufku çatırdıyor dünyanın, dev pençelerinde talan edilmiş Irak`a bakıyorum eşkiya yüreğimle cephanemin dumanı burnunda, iki kurşun kalmış e l d e a v u ç t a sıkıyorum bir bana bir bana, tükenmiş insanlığın anısına ağıtlar yakar kendini, bir Irak`a, bir sana yakıyor bağrını toprak ana, telli duvaklı gelin oluyorum kara bağrına..! Sude Nur Haylazca |