SOYSUZ BOŞLUK
Tahta bir beşikte sallanır gibi sallasam dünyayı
Ellerimde kahramanlık hikayeleri Hüküm bilmez dilimle dinine yağdırdığım küfrümle Kör gözüne ecdadına sövsem Tükenmek bilmeyen bu öfke Uyup şeytana akıtsam logarlara beyninin parçacıklarını Uzun parmakların dokunurken piyanoya Bir piyon gibi ahşap üzerinde oynatsam duygularını Ben gibi kandırılmak... Kaldırıp bir dağa iffetini zorla elde etsem geleceğini Saklayıp seni kırıklarıma birer birer bölsem hibe edilmiş etlerini Karanlıklar ülkesi Soyumun soysuz sahibi... Leşin ne kadar da keskin bir koku Huzur bunda... Yalan söyleyen diline tuz ekip dağıttım içime Zehir gibi tat dağıldı boğazıma Ben öfke nöbeti mağduru Nefsi müdafaa kurtuluşu Hakketmedin mi bu sonu O hakkettiği yerde Ateşin en derininde Kurtarıcı mezarlık yolcusu... Bugünü çıkardım aradan Yarin benim yeni yalanım... Bir fincan sekere bir damla kan akıtıp sundum tahtına kurulmaya çalışanlara Yeni 3 kağıtçıların yeri 3 bacaklı sandalye Bu tuzakla ipini çekip yakaladığım fareyi cıvıltısı eşliğinde ağırlaştırılmış müebbet hapsine çarptırdım Darağacı gölgesinde Ellerim başımda Dinledim boşluğun sesini... Altımda yatan altına yatan aksi varlık Aksini iddia edip kurgularıma şüpheli hareketler ekledim Girdiğim çukura götürdüğüm düşüncelerim düşünce beynimden aşağı İşkence odası tek tesellim Bir demir parçası kasıklarımı yırttı Kürtaja teslim özüm tenekeden bir kutu içinde Ağır kanamalı ayrılık Derime enekte edilen zehir İçimden söküyorlar senden arta kalanları... ’’Hatırımda kalan son anı Bir vagondan sarkmış basın Gözden uzaklaşana kadar alay edip yasımla Ellerini yel değirmeni gibi bırakıp rüzgara Son satır kokun dokundu simama...’’ Yükselen tanrı sesi İşte bitişin başlangıcı... Şeytanımı kafese koyup meleklerimle Nirvana’ya dokundum Cennet kapısı önünde tutundum mahremiyetime... Artık masumum.... |
sağlam bir tövbe
tabiki masumiyet...
tebrikler