GEÇTİ VUSLAT ZAMANIOmuzumuza zaman yüklenir tüm hıncıyla Geçiyor işte bahar bakıp bir göz ucuyla... Sadakatine sadık kalırken siyah güller , Dilini çıkarıyor menekşeler, laleler... Bir özlem denizinde kururken dil ve damak, Nasıl da geç aymışım, bu mu halden anlamak ? İçim de yıkılırken, her gün ışıklı bir kent, Gelir mi geçmişime, şöyle atsam bir kement ? Lezzeti ne dünyanın, ağlamak mı, gülmek mi? Ne dersin, söyle gönlüm, bu bir kuru emek mi ? Sarhoş da olamadım, ıhlamur kokusuyla , Geçiyor işte güneş, kalınca sakosuyla... Buğulanırken başım, keskince bir ayazda , Buz kesiyor bak işte, elim, ayağım yazda. Son sınıra dayanmak, yorulmak gide gide , Geçince gençlik çağı, kâr etmezmiş gölgede. Çırılçıplak düşerken, ortasına bir kışın, Baktığın yerde kalır, düşük yapar bakışın. Güzellik el değişir, değişirmiş gibi yer, Kim binecek kısrağa, vursan da gümüş eyer ? Hani kişner derdiler, sahibine göre at ; Ne günün hükmü kaldı, ne anlam taşır saat. Sandım bir an geçmişim altında kaldı çığın, Bir tek uzuyor şimdi, saçları karanlığın... Hayat ağacımıza düşerken bir gölgelik , Fazla seçemiyorum, gördüğüm iki belik . Karanlığın ıslığı, baskın gelirken sur’ a, Geçti vuslat zamanı, bakmam artık kusura. Hayrettin YAZICI |
Geçti vuslat zamanı, bakmam artık kusura..."
Eyvallah...
iki yüregede saygilarimi sunuyorum, muhtesem olmus..