NAFİLE PİŞMANLIK
Yıldızlara döktüm içimi
Aramayıp, sadece kimsenin geçmediği bir yol üstü Ve tarihte kayda değer hiçbir olayı olmayan Sıradan bir akşamüstü rastladığım Kör karanlık kuytu köşelerden Başı, tatlı düşlerin dizinde Çoktan hummalı bir uykuya dalmışken Şehrin, efsane masallarında Adına sıkça rastlanan, ihtişamlı ışıkları Gözyaşlarımın, kimseler görmeden silinme gerekçesi Ve parmak uçlarıma, ansızın dokunmasıyla Karşılıksız, zamansız ve nedensiz açar Daha önce; hiçbir sevgilinin, hiçbir sevgili için sipariş vermediği Hiçbir çiçek satıcısının, hatta hiçbir coğrafyada hiçbir toprağın tanımadığı Hiçbir biyoloji kitabında tanımının yapılmadığı Tarifini yapmayacağım türden sarı minik papatyalar Gözlerimde, yâre yağar sağanak yağmurlar İçimde, ulaşamadığım bir yerde Kaybolmuş bir yabancının, ürperten telaşı var Gecenin ortasında yorgun, yapayalnız bir ben Birde, susma hakkını sonuna kadar kullanan yıldızlar Susarken kendi içinde büyür yangınlar Alevlerde görünür, ziyan olmuş sevdalar Küllerden arda kalır, eşkâli belirsiz soluk benizli hatıralar Düşlerde kalır hep varılmamış deryalar Seni senden habersiz, en güzel halinle bulduğum tek adrestir Gözlerimin, görmek istediği için Düşüncelerimi zorlayarak yarattığı halüsinasyonlar Artık, gelmeyeceğinin tescilidir Zamanın bizzat kendi elleri ile kurduğu Ve kurarken hiç zorlanmadığı El yatkınlığının diken gibi ilk bakışta göze battığı Soyut ve hasımcasına sinsi tuzağında Neye uğradığını anlayamadan, yaşlanıp yere devrilen ağaçlar Şimdilerde kanımda başı dönük dolaşan Yüksek dozda, nafile bir pişmanlık var… |