GEÇ KALMA
geç kalma;
her an zillerini çalabilecek kadar daraldı zaman saatim yok kollarımda sorarsan bulduğum en yakın ağacın dallarına bakarım kuş yuvalarının hallerinden hesaplarım zamanı vakit dar bir akşam üstü... sokakta yürüyorum şen şakrak, sevinçliyim bugün seni bekliyorum küçülüyor bedenim ellerimle yokluyorum, kalbim küçülüyor tekrar o eski içine kapanık çocuk oluyorum... ani bir yağmur bastırıyor üzerime yıldızlar hızla kaçışıyor ay zaten bu gece başına buyruk davranıyor küçük ayaklarımdan beklenmeyecek büyük adımlar atıyorum düzensiz dikilmiş meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçenin duvarından içeri atlıyorum her taraf darma dağın korkuyorum azılı bir kaçağın ki kadar büyüyor gözbebeklerim bir kapı görüyorum lakin çok yüksekte ve merdivenide yok sıçrıyorum, ulaşamıyorum bağırıyorum, ses seda yok... gece bitiyor ben bitiyorum sabah oluyor bu zamanlarda gökyüzünün rengi bana beyaz bir tavşanın gözlerini anımsatıyor koynumda avutup uyuttuğum yalnızlığım ince dişlerinden zehirler sızan aç bir yılan gibi dolanarak her tarafımı sarıyor... gece kadar karanlık yağıyor yağmurlar üzerime saçlarımdan damla damla sular süzülüyor kirpiklerime üşümüşüm, narin bir mum alevi gibi durmadan titriyorum avcının göz hapsinde tutsak bir kuş kadar tedirginim kaçarken bastığım toprakları süslüyor ayak izlerim her tarafı dağıtsam da bulamıyorum! yitik düşlerim ...’geç kalma her an zillerini çalabilecek kadar daraldı zaman ömür, sularının çekildiği bir göl, tükeniyor her an...’ |