şah / mat
eşkıya bir azabın nasen koynundayım
mahzenime düşmüş gitmelerine gebe yüreğim, yokluğunda mecnun’laşırken yırtık ceketimin yamalı cebinde resmin savrulmuş saçlarını küçük ellerimle topluyorum adını hicret koyduğun zamansız gitmelerin aramıza apansız uçurumlar kazırken sen bedir heybetiyle gidiyorsun bense hendek çukuruna düşüyorum hicri takvimler arasına devriliyor yüreğim toprağa cemre düşse bile kıştayım yusuf-i azaplar zindanında bedenim dipsiz kuyularda gözlerini ararken yokluğunun kanayan acısından içiyorum ve yıllanmış şarap ekşimesi içimdeki nebi bir hülya ile düşmüşken gözlerime vuslatın coğrafyasından dörtnala koşup debi zamanın fütursuz koynuna itme kızıl kıyamet arefesinde ferhat-i şirin şavkına eriyor sanki cemalim rahman’ın kudretine sığın ey kalbim son hamle…. ya şah yada mat’sın yüreğim. |